Evet, herkese merhabalar! Yeni bölümle sizlerleyim, umarım okurken keyif alabilirsiniz! Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın lütfen. İyi okumalar dilerim!
&
Sessiz insanlar en gürültülü
zihinlere sahiptirler.
(Stephen Hawking)&
Hepimizin zihinleri bir sürü düşünceye, hatıraya, iyi ya da kötü her şeye ev sahipliği yapar. O düşünceler susmadıkça sen sessizleşirsin, durgunlaşırsın.
Sanki zihnimin içine bir televizyon yerleştirmiştiler ve son ses açıktı.
Zihinleriniz dile getiremediğiniz her şeyinizdi. Ruhunuza akıttığınız cümlelerinizdi, kalbinize dolanan dikenli sarmaşıklardı.
Zihninizin içinde dönüp dolaşan düşüncelerin yakarışlarından kendinizi duyabiliyor musunuz? Yoksa onca gürültünün içinde sessizliğe mi gömülüyorsunuz? Eğer susarsanız kaybolursunuz, oradan oraya savrulursunuz. Durun ve bekleyin. Gerekirse avazınız çıktığı kadar bağırın ama o düşünceleri susturmayı öğrenin.
Unutmayın, düşüncelerinizin kontrolü sadece sizin elinizde. Dizginleri sıkı tutun ve yön verin. Siz kaybolmayın, sürükleyin. Savrulmayın, karşı koyun.
Değiştiremediğiniz şeylerin tutsağı olmayın, yenilikleri özgür kılın.
...
"Yeşil renk kalemi bulamıyorum!" Parla oturduğu sandalyeyi döndürerek bana doğru döndü. Dudaklarını büzdü, elindeki koca yığın kalemi bana gösterdi.
Kucağımdaki bilgisayarı komidinin üzerine koydum ve ayaklandım. Elindeki kalemleri hemen masanın üzerine koydu, daha sonra resim çizdiği kağıdın arkasını çevirdi. Benim görmemi istemiyordu, süpriz olacağını söylemişti. Çizerkende bana hakkımda ve sevdiğim renklerle ilgili sorular sormuştu. Bu haline tebessüm ettim. Ellerimi belime yerleştirdim ve masaya göz attım. Neredeyse her renk kalem vardı ve etrafa saçılmıştı. Bakar bakmaz yeşil renk kalemi gördüm ama bunu ona belli etmedim.
"Daha demin buradaydı, gözümün önündeydi, canımın içi." diyerek isyan etti.
"Hâlâ gözünün önünde, dikkatli bakarsan göreceksin." dediğimde bakışları tekrar masaya döndü. Bir süre daha inceledi, uzun uzun baktı.
"Buradalar!" diye sevinçle bağırdı, fermuarı açık kalemliği eline aldı. İçinde sadece iki renk kalem vardı, yeşil ve siyah. "Sen bu renkleri seviyorsun diye ayırmıştım, şimdi hatırladım!" dediğinde yutkundum, sevdiğim renkler bile korkuyu temsil ediyordu, acıyı, hüznü, mutluluğu değil.
Ben varım diye kağıdı çevirmiyordu, o yüzden rahatça devam edebilmesi için tekli koltuğa geri geçtim. Bilgisayardan kayıtları inceliyordum, yine bir çocuk katledilmişti. Ama hiçbir şeye ulaşamadım, gerçekten aklımı kaçıracaktım. Psikopatın biri küçük bir çocuğu bıçakla delik deşik ediyordu ama ben hiçbir şey yapamıyordum. Bir çocuğu 13 kere bıçaklamak hangi evre bir psikopatlıktı? Bunu yapan bir adamın hâlâ nefes alabilmesi beni delirtiyordu.
Felix fotoğrafları sabahın ilk saatlerinde bana gönderdiğinde şok olmuştum, küçük çocuk kandan seçilemiyordu bile. Her yeri delik deşikti, kırmızıya boyanan kıyafetleri paramparçaydı. Bugün sabaha karşı öldürülmüştü. Sabahın ilk ışıklarıyla ekipçe olay yerine gitmiş, sinir bozucu oyuncak bebek haricinde hiçbir şey bulamamıştık. Parla o saatte hâlâ uyuyordu ama ne olur ne olmaz diye 13 numaralı ekipten Amanda'ya emanet etmiştim. Onunla da tanışıklığımız, Yaman gibi eskilere dayanıyordu. Geri geldiğimizde ise Parla'yı resim çizerken bulmuştum. Amanda onun için kalemler ve bir sürü kağıt getirmişti.
![](https://img.wattpad.com/cover/316663842-288-k857332.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YAMALI RUH
Teen FictionYaralanmış, darbe almış ruhuma bir yarabandı yapıştırdım. Eskisi gibi olur sandım, sanki yaşananlar hiç yaşanmamış gibi olur, iyileşir sandım. Ama yanılmışım, ruhum eskisi gibi değilde de artık eksikmiş, yamalıymış. Ben artık bir yamalı ruhmuşum... ...