Evet, yeni bölümle herkese merhabalar! Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın. Keyifli okumalar dilerim.
&
Bu dünyada her birimizin omuzlarına
yüklenen yük o kadar ağırdır ki tükenirsin. Yorulursan kendine yaslan.&
Her yaşanmışlık sizi daha da yorar, tüketir. Bilirdim ki yorulduğunda kendinden başka dayanağın olmaz, kendine yaslanır soluklanırsın. Bir zamanlar güvenleri hiçe sayılan, yok olan insanların en güvenilir sığınağı kendileridir.
Eğer bunu en acı şekilde tecrübe ederseniz bir başkasına kalbinizi açabilmeniz sizin için daha da zorlaşır. Kim bile bile canının tekrar yanmasına müsaade eder, kendini yanacağını bildiği ateşe karambole atardı? Bir aptal ya da belki de bir âşık.
Peki ya gücünüz tükendiğinde? İşte o zaman bunu belli etmemeyi öğrenmelisiniz. Hiç kimse fark etmezse o zaman düştüğünüzü de göremez. Sırtını kendine yasla, elini uzat ve kendini düştüğün yerden kaldır. Hiç unutma, bir zamanlar dayanağın sadece kendindin, sana çelmeyi takan ise onlar. Düş ki daha güçlü bir şekilde, yeni bir sen olarak ayaklarının üzerinde durmayı öğren. Düşmeden kalkmayı öğrenemezsin.
Düşüncelerim bir örümcek ağı gibi sarmalandığında oturduğum sandalyede dönüyordum. Bedenimle sandalyeyi hareket ettiriyor, dönmeye başladığımda ise ayaklarımın yerle temasını kesiyordum.
Yedinci kattaki o toplantı salonundaydık, ekipçe. Bu sefer Yasel Bey yoktu, gelmeyecekti. Kerem Karanlık'ın sergisi için bir plana ihtiyacımız vardı o yüzden hepimiz bir araya toplanmış, kafa kafaya vermiştik. Herkes birkaç gün önceki oturduğu sandalyesinde oturuyordu. Kocaman penceresi ve kliması olan serin bir odaydı, dekor olarak büyük vazolarda bitkiler vardı. Duvarın bir kısmı simsiyahtı ve üzerini beyaz şeritler süslüyordu, odaya güzel bir hava katıyordu. Onun haricinde ortama çoğunlukla siyah hakimdi.
Kubat, açtığı cam şişeden birkaç yudum aldıktan sonra "Yeter kızım, benim başım bile çorba oldu." dediğinde haklı sayılırdı. Son iki tur daha dönmemi sabırla bekledi.
Her yerim sızladığından arkama yaslanmakta zorlandığımda, "Ne bu haliniz, ikinizde savaştan çıkmış gibisiniz." Armin'in meraklı sesini işittim. Bakışları tenis maçını seyreder gibi bir bana bir Visal'e dönüyordu.
İkimizde sessiz kaldığımızda, "Şu halinize bakın, şekliniz şemaliniz kaymış." Lavin bize büyüttüğü gözleriyle endişeyle bakıyordu. Bu haline tebessüm ettiğimde o da bana karşılık verdi.
Visal'e döndüğümde siyah gömleğinin kollarını kıvırıyordu. Fazladan birkaç düğmesi açıktı, teni net bir şekilde görülüyordu. Saçları hiç olmadığı kadar dağınıktı, saç tutamları bağımsızlığını ilan etmiş gibiydi. Dudağının kenarındaki yarası kabuk bağlamış, gözlerinin altında ise mor halkalar oluşmuştu. Bugün sabaha karşı ikimizde uyuyamadığımızdan bende de kocaman mor halkaların olduğuna emindim. Aynı şekilde benimde yüzümde kızarıklar vardı ve dudağımın kenarındaki kabuk bağlayan yaram tekrar açılmıştı. Sabah aynaya baktığımda hiç de iç açıcı görünmediğimin farkındaydım. En azından gözümdeki şişlik ve morluk gittiğinden ayrıca kaşımdaki yara da tamamen yok olduğundan daha iyi görünüyordum. Daha kötü halimi de gördükleri olmuştu.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
YAMALI RUH
Teen FictionYaralanmış, darbe almış ruhuma bir yarabandı yapıştırdım. Eskisi gibi olur sandım, sanki yaşananlar hiç yaşanmamış gibi olur, iyileşir sandım. Ama yanılmışım, ruhum eskisi gibi değilde de artık eksikmiş, yamalıymış. Ben artık bir yamalı ruhmuşum... ...