18.bölüm

2.2K 121 5
                                    

Güneşin anı defterinden tarihsiz yazılarından
Şehitlik tek kelime, üç hece, 8 harf, binlerce yürek yangınıdır.Şehidin arkasında bıraktığı, bırakmak zorunda olduğu yakınları var.9 ay karnında taşıyıp her hastalandığında sabahlara kadar başında bekleyen annesi, sevdalanıp yıllarca kavuşmaya çalıştığı ve evlendiği eşi, canından çok sevip dünyanın kötülüklerinden korumak istediği çocukları, çocukluğunda oyunlar oynayıp eğlendiği kuzenleri, arkadaşları ve daha nicesi. Sevdiğin insanın ölümüyle sınanmak zor. Yaşamayan anlamaz. Anlamasında zaten. Kimsenin sevdiği ölmesin. Anneler evlatsız, çocuklar kimsesiz kalmasın.

"Anlayamadım komutanım."
"Yeni operasyon var, direkt bölgeye gitmelisiniz."

"Emredersiniz komutanım."
"Size bildirilen konuma gittiğinizde istihbaratçı bir askerle karşılaşıcaksınız.Operasyon bilgilerini ondan öğreniceksiniz. Güvenlik kodu:
Şahin uyanıyor."
"Anlaşıldı konutanım."

Helikopterle belirlenen bölgeye gittiğimizde albayın bahsettiği istihbaratçıyı bulduk.
"Kod?"
"Şahin uyanıyor."diye cevapladı Doğu.
"Yüzbaşım göreviniz kamp yöneticilerinden Cemşid isimli teroristi yakalamak."
Görevin detaylarını da öğrenip plan yaptık.

Tarih :25.10.2023
"Komutanım 3 gündür bu herifi takip ediyoruz, ne zaman çatışmaya gireceğiz?" Kaanın sorusuyla Doğu siper alıp gözlem yaptığı yerde Kaana doğru döndü.
"Beklemek ve doğru zamanda saldırmak ne kadar önemli hala öğrenemedin mi asker?"
"İyide komutanım, 3 gündür nereye gitse ordayız. Şimdi de saatlerdir adamın evden çıkmasını bekliyoruz."
Konuşmanın devamını dinlemedim çünkü düşüncelere dalmıştım.

Adamın 3 gündür sürekli yer değiştirmesi normal miydi? Sözde yöneticiler yakalanmamak için bunu yapıyordu fakat ya...
Mevzilendiğim yerden kalkıp pozisyon değiştirdim. Evde hareketlilik olduğunu farkedince herşey netleşmişti.
"Tuzak!" dememle herkes silahlarını alırken üzerimize mermi yağmaya başladı. Herşey o kadar hızlı gerçekleşmişti ki. Yan yana mevzilenip siper aldığımızda nişan alıp bi kaç terorist öldürdüm. Tekrar kayanın arkasına saklandığımda
"Kafamı çıkartamıyorum. Şerefsizler çok kalabalık." diye bağırdı Pars.
Silah seslerinden birbirimizi zor duyuyorduk.
"Komutanım!"
"Ne oluyor Hazal?"
"Doğu!"
"Doğu Yüzbaşım vuruldu."

Devrim abinin ve Hazalın feryatlarını duyunca hızlıca yerimden kalkıp yanlarına gittim. Doğu kanlar içinde yerde yatıyordu. Hazal yarasına baskı yaparken Devrim abi bişeyler söylüyordu ama duymuyordum. Olduğum yere çökmüş kalakalmıştım.
"Durumu nasıl? "
Doğu yapma bunu bana.
"Biriniz bişey söyleyin."
Yeni kavuşmuşken yapamazsın bunu.
"Güneş komutanım?"
"Hayır hayır olamaz" sayıklamaya başladım.
"Kendine gel Güneş." Devrim abi beni sarsmaya başlayınca ona döndüm.
"Abi yarası çok kötü."
"Biliyorum ama şuan burdan çıkmalıyız."
"Abi..."
"Komutan yardımcısı olarak şuan yetki sende. Hadi Doğu için..."
Sol gözümden akan bir damla yaşı silip ayağa kalktım.
"Geri çekiliyoruz."

Pars ve Devrim abi Doğuyu taşırken Hazal ve ben önlerinde yürüyorduk. Kaan ve Barış da çevre kontrolü yaparak sağımızda ve solumuzda yürüyordu.
Helikopter istedikten sonra bölgeden ayrılmış helikopterin ineceği yere doğru yola çıkmıştık.
Hepimiz ambulans helikoptere bindiğimizde Doğuyu sedye yatırıp ilk müdahaleyi yaptılar. Sanırım karın bölgesinde 2 kurşun vardı.
Görevlilerin müdahalesi bitince sedyeye yakın oturup elini tuttum. Kimseden çıt çıkmıyordu. Sessizce ağlamaya başladım.

"Sevgilim?
Gözlerini açsana sana sesleniyorum...
Gözlerin benim cennetim, beni cennetten mahrum etme ne olur...
Sen böyle yatarken ben nasıl ayakta kalacağım?
Sensiz nasıl nefes alırım ben?"

Güneş'in DoğuşuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin