19.bölüm

2.2K 127 0
                                    

"Komutanım buranın alt katı var."
"Ne!"
"Tim toplanın aşağı iniyoruz." emrimle herkes Barışın yanına gitti.
Biz ateş etmeyi kesince teroristlerde bize yaklaşmaya başladı.
"Peşlerinden gidin lan."
Barışın bulduğu kapıdan merdivenle aşağı inerken en arkadan gittim ve en sonunda teroristler daha fazla yaklaşmasın diye bi kaç el ateş edip sis bombası attım.

Aşağı inip dar koridorlarda ilerlediğimizde sarsıntıyla hepimiz duraksadık. F-16 gelmişti.
"Hadi hızlı çıkıyoruz." buranın alt kat değilde dışarı çıkan bi geçit olduğunu anlayınca dışarı çıktık.
Ne kadar uzaklaşmış olsakta bombalar çok etkili olduğu için hepimiz sarsılmıştık. Geçitten çıktığımızda kendimizi yere bıraktık.
"Gücüm çekildi resmen hareket edemiyorum."
"Normal abi çok kan kaybettin."

"Bende tükendim Hazal."
"Hepimiz yorulduk."
Bulduğum son güçle doğrulup telsizi çıkardım.
"Albayım?"
"Güneş sen misin?"
"Evet komutanım."
"Siz nası? Yaşıyormusunuz?"
"Evet komutanım.Patlamada sarsıldık ama yaşıyoruz."
"Hemen olduğunuz yere helikopter gönderiyorum. Kıpırdamayın."
"Anlaşıldı." telsizi kapattığımda Pars alayla
"Kıpırdayacak güç kaldı sanki." dedi.
Gökyüzüne bakıp gülümsedim.Kar taneleri yüzüme düşerken çocuk gibi mutluydum.

Askeriyeye vardığımızda pek kendimde değildim.Ne ara geldiğimizi de anlamamıştım zaten. Helikopterden inmeden son bir kez herkese baktım. Hepimiz kötüydük. Üflesen yıkılacak cinsten. Helikopterden inip Albayın karşısında dizildiğimizde bir adım öne çıktım.
"Zemheri timi 1 kıdemli üsteğmen, 1 üsteğmen, 2 teğmen, 2 asteğmenle görevi başarıyla tamamlamıştır." gür çıkarmaya çalıştığım sesimle rapor verdim.
"Aferin asker."
"Sağol, sağol, sağol."
Gözlerim kararırken son gördüğüm Albayın arkasında duran Doğuydu.

"Güneşş!"
Koşarak Güneşin yanında gittim. Pars onu tutarak kafasını yere çarpmasını engellemişti. Onu kendime çekip kucağıma aldığımda izin istercesine albaya baktım.
"Hepiniz revire hiçbiriniz iyi gözükmüyorsunuz,özellikle Devrim birazdan sende bayılacak gibisin." dediği anda hızlıca binaya yöneldim.

Revire gittiğimizde Güneşi ve Devrim abiyi sedyeye yatırdık. Diğerlerine de sedye bulduğumuzda hepsi yatıyordu. Askeriyede şu anda 2 doktor, 1 hemşire olduğu için önceliği Devrim abiye ve Güneşe verdiler.
Biri Devrim abiye dikiş atarken, Güneşe bakan doktor bize dönüp
"Vucudunda yarası yok, operasyonda ne oldu?" diye sordu.
Hepsi sıkıntıyla kafasını eğdi.
"Yemek stoğumuz biteli çok oldu, açlıktan ve yorgunluktan olabilir." diyerek sessizliği bozdu Hazal.
"Hepimizden az yedi, hatta son konservesini yemedi. Zorla bize yedirdi." dedi Kaan.
"En son ne zaman yemek yediniz siz?"

"Boşver doktor."Pars doktorun sorusunu geçiştirince Doktor
"Hepsine takviye serum takın." diyerek odadan ayrıldı. Küçük tabureyi çekip Güneşin yanı başına oturdum. Devrim abinin dikişini bitiren doktor da çıkınca geriye serumları takan hemşire kalmıştı.

"Beni hastaneye getirdikten sonra ne yaptınız?"diye mırıldandım.
"Direkt olarak o adamı yakalamaya gittik.En son havaalı operasyonuna giderken askeriyeye uğramıştık. Hazırlık yaparken de tek operasyon için hazırlanınca yemek stoğumuz bitti işte.Daha fazla kurcalama Doğu. Bizi boşver, bak iyiyiz biz." herkes Parsı onaylayan şeyler söylerken hemşire serumlara uyku ilacı ekleyip çıktı.

Hepsi uyurken ben Güneşi izledim. Yaklaşık 4 saat uyuduktan sonra hepsi teker teker uyandı. En son Güneş de uyandığında
"Nasılsın bal?" diye sordum.
"Doğu." elini kaldırıp yanağıma koyduğunda hafifçe okşadı.
"Bu durumdayken bile hala beni düşünüyorsun." diyip ağlamaya başladı.
"Ağlama Güneş." O anda içeriye Ahu ve Buket girdi. Girer girmez Ahu Devrim abinin yanına giderken Bukette Güneşin yanına geldi.
"Ne oldu size?" diye sordu Ahu.
"Bişey yok aşkım, sadece biraz yorulduk."
"Yalan söyleme Devrim, sen yorulsanda eve gelirsin, revirde serum takılmazsın."
"Doğruyu söyle abi" dedim. Bir yandan da Güneşi sakinleştirmeye çalışıyordum.

Güneş'in DoğuşuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin