"Sana bunları Ecem mi söyledi?" abim herşeyi en başta anlamıştı zaten. Sadece şuan benden duymak istiyordu.
"Evet ama konumuz bu değil." bunu babamın gözlerinin içine bakarak söylemiştim. Ardından ekledim.
"Bana acıdığın için mi iyi davranıyorsun, sırf vicdanını rahatlatmak için miydi herşey?""O nasıl laf öyle kızım. Burda acınacak durumda olan biri varsa o da benim. Ben seni gördüğüm ilk andan beri çok seviyorum.O günden beri uyuyamıyorum ben.Seni düşünüyorum,seninle baba-kız olabilmeyi düşlüyorum. Benim gözüm kulağım hep telefonda sen ararsın diye. Ne zaman seni bu evde görsem kalbime huzur doluyor. Bak Cihangir diyorum şimdi tamamlandın. Bizim evimizin güneşi eksikmiş kızım, sen geldin tam olduk."
"Ben nasıl inanıcam sana? Benim için o kadar zor ki. Geçen yıla kadar tek başına yaşamış Güneş için çok zor. Biliyormusun içimdeki küçük çocuk hep hissetmiş, ben hiç annemin hayalini kurmadım ama babamın beni kurtaracağının hayalini kurdum." babam artık ayakta kalamamış kendini koltuğa bırakmıştı. Bu seferde Aliye hanım konuşmaya başladı.
"Güneş, bak yavrum ; ben babanın acısını gözlerimle gördüm ,şahidim. Baban kadar bende acı çekiyorum. Annelik doğurmakla olmuyor ki. Ben seni Boradan farklı görmüyorum. Sen babana her Cihangir bey dediğinde baban nasıl kahroluyor bi ben bilirim. Ona baba demeni o kadar çok istiyor ki anlatamam sana. Bende bana anne demeni istiyorum lakin bilirim ki Cihangire baba demeyen sen bana anne demezsin. Düşündüğün gibi bişey yok kızım. Ne olur inan bize, ailen olmamıza izin ver. "
Kelimelerim yetmez, gerçekleri öğrendiğimde hissettiklerimi anlatmaya. Kalbim göğüs kafesime sığmadı. Ben hayal bile edemezdim böyle bir aileyi. Ben hayal bile edemezdim bu kadar sevileceğimi...
Babama yaklaşıp önünde durdum.
"Sarılmayacak mısın kızına?" diye sordum. Yüzündeki tüm hüzün sanki hiç var olmamış gibi yok oldu. Bana öyle bir sarıldı ki bir an dengemi kaybettim. Doyasıya kokusunu içime çektim. Babalar hep böyle mi kokuyordu?Sonraki gün
Doğu albayla toplantıda olduğu için time içtima yaptırmak bana kalmıştı. Canlarını okuduğum için mutlu mutlu odamın yolunu tutmuşken arkamdan biri seslendi. Ve ben hayatımın en büyük dejavusunu yaşadım."Pardon"
Arkamı döndüğüm an onunla göz göze geldim. Hızlıca esas duruşa geçip
"Kıdemli üsteğmen Güneş Darıca, emredin komutanım." diyerek tekmil verdim. Başta şaşırsada kendini toparladı.
"Rahat asker. Seninle komutanın olarak konuşmak istemiyorum."
"Nasıl isterseniz."
"Oğuz, sadece Oğuz de lütfen. Siz demene gerek yok."
"Peki..."
Heyecanlıydı, eli ayağına dolaşıyordu."Ben- ben o bahsettiğim uzun görevden sabaha karşı döndüm. 5 ay 25 gün oldu. Normalde olsa eve gider bir hafta evden çıkmazdım ama tek yaptığım duş alıp tipimi düzeltmek oldu. Uyumadım bile..."
"Oğuz bak-"konuşmama izin vermedi.
"Ben vazgeçmediğimi söylemiştim. 5 ay bende hiçbirşeyi değiştirmedi hala seni tanımak istiyorum."
"Seni kırmak hiç istemem.Fakat ben başka birini seviyorum. Hatta sevgiliyiz biz."
Yıkıldı, evet koskoca yüzbaşı iki kelimemle yıkıldı.
"Kim?"
"Yüzbaşı Doğu Öztürk, tim komutanım."Alaycı bi kahkaha attı. Sinirleri bozulmuştu.
"Burda tanıştınız değil mi? Şaka gibi ya. Geldiğin gibi göreve çıkıyorum ve sen biriyle tanınışıyorsun. Belki o kadar uzun bir göreve çıkmasaydım..."sinirle saçlarını karıştırdı.
"Hayır.O göreve çıkmasaydın da bişey değişmezdi. Ben yine onu severdim. Ne yanlış bişey düşünmeni de ne ümitlenmeni istemiyorum. İyi günler dilerim komutanım."Arkamı döndüğüm gibi askeriyeye girdim. Doğuya söylemeliydim, zaten daha önce söylememiş olmam hataydı.
Bi kaç saat sonra görev emri geldi. Oğuzun ve timinin bulduğu bilgiler ışığında bir kampa operasyon düzenleyecektik.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Güneş'in Doğuşu
Teen FictionÇizdiğim ilk resim yetimhanemizin bahçesinde dalgalanan bayrağımdı. Çocukların ilk resimleri genelde küçük bir ev, bahçe, salıncak ve ailesinin olduğu resimler olurdu. Çünkü güvende hissettiği ilk yer ailesiydi. Çok sonra öğrenirdi vatanını bayrağın...