38.bölüm

595 41 1
                                    

Herkes mevzilendiğinde
"Atış serbest." dedim.
Silah sesleri birbirine karışırken ön taraftan arka tarafa doğru gelen teroristler gafil avlanıyordu.

Doğu ve Devrim abinin kurtulmuş olduğunu umarak ilerlemeye devam ettim. Köy genellikle tek katlı evlerden oluşuyordu sadece tek bir ev diğerlerine nazaran daha gösterişli ve iki katlıydı. Köy ağasının ya da muhtarın eviydi büyük ihtimalle.

Kaçırılan siviller ve Seyfi de o evde olmalıydı.
"Hüma durum bildirin."
"Köye sızdık, ilerliyoruz."
"Meydanda buluşuyoruz o halde."
"Emredersiniz."

"Komutanım bu tarafa çok yaklaştılar destek gerekiyor." telsizden gelen Parsın sesiyle yanımdaki Kaana başımla işaret verdim.
"Komutanım siz tek ka-"
"Halledebilirim."

Evlerin arasından dolaşıp iki katlı taş evi görebileceğim bir çatıya çıktım.
Dürbünümle evi izliyordum. Camlara birer terorist konumlanmıştı. O eve girmek için önce onları öldürmeliydim. Dört terorist, hızlı olursam yerim anlaşılmadan öldürebilirim.

Ard arda tetiğe bastım. Saniyeler içinde dördünü de temizlemiştim.
"Hüma nerdesin?"
Doğunun endişeli sesini duyduğumda kulaklığıma dokundum.
"Köy meydanında."
"Tüm timi görebiliyorum ama seni göremiyorum."
"Çatıdayım, evdekileri izliyorum."

"Komutanım ne ara çıktınız?"
"Korkulur sizden."
Camların önüne yeni teroristler gelince hızlıca eve ilerledim.
"Zeren camdakileri indir ben eve sızıyorum."

Evin arka kapısına geldiğim sırada Doğu,Hazal ve Kaan da bana katıldı.
"Olduğun yerde kal Hüma, önden ben gireceğim."
Sinirle bakışlarımı ona çevirdiğimde göz göze geldik. İtiraz istemeyen yüz ifadesini görünce geçmesi için elimle işaret ettim.

O önde arkasında ben eve girdik. Birden merdivenlerden teroristler inmeye başladı. Seyfi köpeklerini üzerimize salmıştı anlaşılan.

Pars ve Devrim abi dışarda olduğu için köpeklerini üzerimize salsa da kaçamayacaktı. Bunun verdiği rahatlıkla çatışmaya devam ettim.

Teroristlerin tamamını öldürdüğümüzde üst kata çıktık.
"Yardım edin!"
Seslerin geldiği odaya girdiğimizde bizi karşılayan manzara hiç iç açıcı değildi. Seyfi hamile kadını önüne siper etmiş başına da silah dayamıştı. Yanındaki adamıysa doktor olduğunu tahmin ettiğim sivilin boynuna bıçak dayamıştı.

Sivilleri kullanmak neresinden baksan adilik, şerefsizlik. Kolaysa Türk askerinin karşısına çıksınlar, kaçak göçek oynamasınlar.

Doğu Seyfinin karşısına geçti ve silahını ona doğrulttu. Kararlıydı, gözü karaydı. O Yüzbaşı Doğu Öztürk, namıdiğer Balaban. Asla yolundan dönmez derlerdi onun için. Avını yakalamadan dönmeyen bir avcıydı bu yüzden lakabı Balabandı ya zaten.

"Kadını bırak!"
"O kadar kolay değil asker."
Sesi acı çekiyormuş gibi çıkıyordu, kesik kesik nefesler alıyordu.
"Kolay olmayan ne biliyor musun Seyfi?"
Seyfi sessiz kalırken Doğu devam etti.
"Kolay olmayan Türk'ün elinden kaçmak, Türk'e boyun eğdirmek."
Diğer terorist sertçe yutkunup gözlerini Seyfiye dikti.
"Başkan teslim olalım."
O an Seyfinin dikkati dağıldı, bunu fırsat bilen Doğu Seyfiyi vurunca bende yanındaki adamı vurdum.

Kadın çığlık atıp ağlamaya başladığında adam hızlıca yerden kalkıp hamile kadına sıkıca sarıldı.
Bende yanlarına gidip diz çöktüm.
"Güvendesiniz artık, korkmayın."
Genç kadın elleriyle karnını sarıp gülümsedi.
"Kurtulduk bebeğim, kurtulduk."

Kadın biraz sakinleşince adam koluna girip ayağa kaldırdı.
"Çok teşekkür ederiz. Bu arada ben Ömer ve güzeller güzeli eşim Nisa."
"Yüzbaşı Doğu Öztürk."
Tokalaştıklarında, Nisa da göz yaşlarını sildi.

Güneş'in DoğuşuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin