"Kızım bir tabak fazla koy misafirimiz var."
Elimdeki tabaklarla öylece kaldım. "Bu misafir aklıma gelen kişi değildir umarım."
Elimdeki tabakları balkondaki masaya düzerken annemin yemekleri getirdiğini gördüm.
"Anne kim geliyor?"
"Öğretmen."
"Niye geliyor?"
"Öyle denir mi hiç? Adam gelecek şimdi duyar."
"Duyarsa duysun."
"Baban duymasın böyle dediğini."
"O niye?"
"Bilmiyorum valla pek bi sevmiş bu öğretmeni."
Annem elindeki tepsiyle mutfağa döndü. Bardakları dizerken sesli düşündüğümün farkında değildim. "Babam bi anlarsa bu sapık öğretmenin niyetini var ya-"
"Neymiş benim niyetim?"
Arkama dönmeye korkuyordum. Büyük rezil olmuştum. Elimdeki bardağı masaya sakince bırakıp sanki az önce rezil olan ben değilmişim gibi öğretmene doğru döndüm.
"Öğrenciler baya memnun sizden dedim."
"Yok yok niyet dedin sanki?"
"İyi niyetli bir öğretmen dedim."
Tam konuşacaktı ki babamın ve annemin gelmesiyle sustu. Annem önce öğretmene sonra bana bi bakış atıp herkezi sofraya davet etti.
"Mehmet uyuyordu ben ona bakayım."
Sofradan kaçmak için bahaneler üretirken babam durdurdu. "Uyuyormuş işte kızım sende otur yemeğini ye."
Annemin yanındaki sandalyeye oturunca karşımda oturan öğretmen gülümsedi. Yemek boyunca bana soru sorulmadıkça birşey dememiş, karşıma bakmamaya çalışmıştım. Çünkü bu adamda utanma yoktu eğer babamın yanında da öyle bakarsa olay çıkabilirdi.
"Sarmalarda çok güzel olmuş ellerinize sağlık."
"Afiyet olsun oğlum. Berru yaptı onları."
Gözlerimi kısa bir anlığına kaldırınca tabağındaki diğer yemekleri çatalının kenarıyla itip daha çok sarma aldığını gördüm. İstemeden de olsa gülümsemiştim.
Yemekler yendikten sonra çay içiliyordu. Yemeğini yedin işte kalk git be adam dememek için kendimi zor tutuyordum. Çayları doldururken mutfak penceresinden gelen sesle korkuyla sıçradım. Çaydanlıktaki su elime dökülmüştü. Elimin acısıyla çığlık atınca mutfağa telaşla gelen annemlere baktım. Acıyla elimi anneme gösterirken öğretmen dikkatlice elimden tutmuş ılık suyun altına tutmaya başlamıştı. Elimi çekmek isteyince kolumu yavaşça tutmuş ve suyun altında tutmaya devam etmişti.
"suya tutmamız lazım yoksa canın daha çok yanar."
"Oğlum çok kötüyse arabayı hazırlayayım da hastahaneye götürelim."
Sesimle uykusundan uyanan mehmet mutfağa gelmişti. Annem hemen kolundan tutup odaya götürdü çünkü mehmet böyle şeylerden çok etkilenirdi.
"suya tuttum da bu yara kabaracak gibi hastaneye gitsek iyi olur."
"Tamam hemen hazırlayayım ben arabayı."
Babam mutfaktan çıkınca elimi ılık sudan çekti. "Tamam ağlama geçecek."
"Çok acıdı."
Yanağımdan süzülen yaşı parmağıyla sildi. Yanağımı biraz okşadı. Sanki o yanağıma dokununca elimin acısı hafiflemişti, gözyaşlarım durmuş şimdi onun yaptıklarını izliyordum. Elime üflemeye başladı tüm dikkati elimdeki yaradaydı ona baktığımı görmüyordu.
"Hastaneye gitmemize gerek var mı? Çok uzak orası."
"Bende yanık kremleri var ama bi doktorun bakması lazım."
"Seninde mi elin yandı?"
"Hm hm evet. Ama ben senin gibi ağlamadım. Sümüklü"
"Acıdı ne yapayım."
"Hatırlat sonra öpücem."
"O niye?"
"Acısı daha çabuk geçsin diye."
Babam çağırınca arabaya bindik. Babam öğretmene döndü, " oğlum sen evine git istersen meşgul etmiyelim seni."
"Yok ne meşguliyeti. Hem gidene kadar ıslak bez tutulması lazım ben tutarım."
Hastaneye varınca odada doktorun gelmesini bekledik. Acil olduğu için hemen gelmişti. Bize doktor bana bakmadan konuştu. "Hasta sedyeye geçsin yarayı açsın."
Doktorun yüzü bana bir yerden tanıdık geliyordu ama nereden olduğunu çıkaramamıştım. Sedyeye oturunca elimin üzerindeki ıslak bezi çıkardım. Doktor elimdeki yaraya baktı. Sonra gözü kısa süreliğine yüzümde dolaştı.
"Adınız nedir?"
"Berru."
Elimdeki yarayı temizlerken kısa süreliğine dondu. "Berru mu?"
"Evet."
"Muhtarın kızı?"
"Evet. Siz nereden biliyorsunuz?"
Doktorun asık olan yüzü gülmeye başladı. "Salih ben."
"Salih mi? Cüce Salih?"
Söylediğim şeyle sonradan pişmanlık duysam da söylemiştim bir kere. Şimdiki Salih'e cüce diyemezdim Allah çarpardı. Bu çocuk ne ara uzamıştı böyle. Gülerek elime krem sürmeye başladı.
"Cüce Salih mi? Hiç sevmezdim o lakabı. Seninki daha güzeldi çirkin ördek yavrusu."
Salih içinden tövbe etti şimdi çirkin dese bu kıza çarpılırdı. Ne ara güzelleşmişti bu kız böyle?
Elini sardıktan sonra sürmesi gereken kremleri söyledi. Beraber odadan çıktıktan sonra beraber babasının yanına gittiler.
"Muhtar amca öpeyim elini."
Babam anlamsız bakışlarla bakınca açıkladım. "Salih."
Babam tanıyıp elini öptürdükten sonra anlamsız bakışlar atan kişi değişmişti. Tekrardan açıklama yapmam gerektiğini hissetmiştim. "Okuldan arkadaşım." Ama bu açıklama onu pek memnun etmemişti sanırım.
"Sizi ziyarete en kısa sürede geleceğim."
"Gel oğlum gel. Bekleriz."
"Berru o kremleri günde iki kez kullan. Hastane yakın olsaydı keşke ben hergün kontrolleri yapardım."
Huysuz bakışlar atan öğretmen kendini tutamayıp konuştu. "Gerek yok biz hallederiz."
Salih elini tanışmak için uzattı. "Salih ben Berru'nun arkadaşıyım."
"Arman."
"Sen nesi oluyorsun? Kuzenin mi Berru?"
Öğretmene fırsat vermeden ben konuştum yoksa bu konu böyle uzayıp gidecekti. "Köyümüzün öğretmeni. Benim de arkadaşım sayılır."
Babamın üçümüze olan bakışlarını hesaba katmazsak herşey yoluna girmiş gibiydi. Arabaya binip uzun yolculuktan sonra eve döndük. Yorgunluktan kırılmış bir şekilde yatağa girdim. Bugün ne çok şey yaşamıştım. Özellikle elim yandığında öğretmenin endişelendiğini görmek içimde garip bi duyguyu ortaya çıkarmıştı. Ne duygusuydu bu? Çok değişik hissediriyordu...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SENSEDİM
RomanceAilesinden, kimliğinden kaçmak isteyen Arman öğretmen olur ve sıkıcı şehirden güzel bir köye yerleşir. Sevdiği kızla evlenme hayalleri kurarken ne geçmişi ne de düşmanları onun peşini bırakmaz. Babasının kirli geçmişinin bedellerini o öder. En kötü...