39.Bölüm: Rüya Ve Gerçek

4.1K 355 124
                                    

Kapıyı açmak için elini uzattı ancak açmaya cesaret edemedi. Durdu. Gözlerini kapattı, derin derin nefesler aldı. O bir hain dedi içinden binlerce kez. O senin kardeşin bildiğin adam değil, o sürüye ihanet etmiş bir hain. O alfa eşini düşmana veren ve neredeyse onun ölümüne sebep olacak bir hain. O az daha alfalarının delirerek ölmesine, kutsal soyun bozulmasına sebep olacak bir hain...

Tuğrul, alnını önündeki demir kapıya yasladı. Cesareti yoktu. Ne yüzleşmeye cesareti vardı ne de onu öldürmeye... Çocukluğuydu o adam, gençliğiydi, aynı evde yaşadığı, aynı okula gittiği, birlikte hayal kurduğu, oyun arkadaşıydı o adam.

Tuğrul'un kafasını yasladığı kapı içeriden açılınca, Tuğrul hemen kendisini toparlayıp duruşunu dikleştirdi.

"Gelmeyi düşünmüyor musun?" diye sordu Kuzey.

Tuğrul, elindeki silahı daha sıkı kavradı. "Geleceğim," dedi soğuk bir ses tonuyla. Oğuz'u o gün görevlendiren Tuğrul'du. Zeren'in yanındaki nöbetçileri bizzat o seçmişti. Ölen betalardan da, hain Oğuz'dan da sorumlu kişi oydu. Ölen betaları tek tek ailelerine teslim etmişti. Arkadaşı, kardeşi bildiği adam tarafından öldürülen, kendi sürünün betalarının tek tek cenazesine katıldı. Oğuz'un ısrarlarına rağmen ondan şüphelenmediği için ölmesine sebep olduğu yirmi iki beta... Tuğrul o günden beri bunun vicdan azabıyla yaşıyordu. İlk başta inanmamıştı. Gerçeği öğrendiğinde sinirlenmiş, onu öldürmek istemişti. Ama şimdi içinde daha farklı bir duygu vardı. Çocukluğunu kaybetmiş gibi, hayalleri yıkılmış gibi bir duygu... Sinirli değildi. Oldukça kırgındı. Ona kızmak istiyordu ama içinde bir yerlerde de belki bir sebebi vardır, Oğuz durduk yere böyle bir şey yapmaz diye düşünüyordu. Haklı çıkacak hiçbir tarafının olmadığının farkındaydı, yine de haklı bir sebep duymak istiyordu Tuğrul.

"Ben gidiyorum." Kuzey birkaç adım daha atıp Tuğrul'un önünde durdu. Elini Tuğrul'un omzuna koyup sıvazladı. "Güneş doğana kadar, unutma."

Tuğrul yavaşça kafasını salladı. Güneş doğana kadar işkence yapılacak, en son da Tuğrul onu öldürecekti. Alfası ve Kuzey sabahtan beri işkence yapıyorlardı ama onu öldürme görevi Tuğrul'undu. Daha çok Tuğrul'un cezası... Yanlış beta seçiminin cezasını çekeceğini biliyordu ancak bunu beklemiyordu Tuğrul. Hain de olsa, yakın arkadaşını öldüreceğini düşünmüyordu.

"Bir şey olursa beni arama. Ben cadı bölgesinde olacağım, Han'ı ararsın."

Tuğrul yine cevap vermeden kafasını ağır ağır aşağı yukarı salladı.

"Sen iyi misin?" Kuzey şefkatle baktı Tuğrul'a. Onların ne kadar yakın olduğunu şehirlerindeki herkes bilirdi. Han onu öldürme görevini Tuğrul'a verdiğinde Kuzey onu ikna etmeye çalışmış, görevi kendisine vermesi için ısrar etmişti ama Han onu dinlememişti. Sırf Tuğrul'a ceza olsun diye Oğuz'u kendi bile öldürmemişti. İhmali olan herkesin cezasını en ağır şekilde ödemesini istemişti.

"Değilim," diye mırıldandı Tuğrul. İyi falan değilim dedi içinden bağıra bağıra. İçindeki çığlıkları dışına da vurmak istemişti. Bağırmak, kızmak, sinirlenmek, nefretini kusmak istemişti... Ama o kadar kırgındı ki, ondan başka bir duyguyu dışına yansıtamıyordu.

"Ben hallederim istersen, Han'a senin yaptığını söyleriz. İkimizin arasında sır olarak kalır."

"Benim yapmam gerekiyor." Acıyan gözlerini kapatıp derin bir nefes çekti içine. Sonra koyu gözlerini yavaşça araladı. Hava yeni yeni kararıyordu, sabaha daha çok vardı. "Onu ve onun öldürdüğü yirmi iki kişiyi ben seçtim, benim hatam. En azından ölenlerin intikamını almam gerekiyor. Bunu onlara borçluyum."

NARYAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin