58.Bölüm: İki Kurt

931 176 113
                                    

"Zeren." Endişeyle bana doğru koşan adama baktım. Hep sevmiştim onu. Her şeye rağmen sevmiştim. Kimse onu sevmezken bile sevmiştim. Hep iyi niyetli, sadece yanlış kelimelerle kendini ifade ettiğini düşünürdüm. Herkes ona tepki verirken ben onu savunurdum. Bir tek ben üzerine gitmezdim, onu alttan alırdım. Onunla sohbet edilmediğini bilmeme rağmen hep arardım, nasıl olduğunu sorardım. Herkesi haklı çıkardı. Amca dediğim adam gerçekten de herkesin sevmediği kadar varmış. Ona verdiğim değeri yıktı. Aramıza görünmez bir duvar inşaa etti. Bundan sonra ne derse desin, ne yaparsa yapsın o duvarı yıkamaz. Beni eşimden vurmayacaktı. Bu yaşadıklarımın üzerine bir tekme de o atmayacaktı. Herkesin gördüğü ama benim inatla görmek istemediğim yüzünü bana gösterdiğin için teşekkür ederim amca.

Yüzümde engelleyemediğim bir tiksinti ifadesiyle bana doğru koşan adama baktım. Ona şu an hissettiğim duyguyu yüzümde görünce afalladı, adımları durdu. Ne bekliyordu acaba, koşarak boynuna sarılmamı falan mı?

"İyi misin?" Kendini toparlaması hızlı oldu. Tavrımın ona karşı olmadığını düşündü sanırım. Ona karşı hep iyi olmaya çalıştığım için üstüne alınmadı tabi. Ama alışacak. Bundan sonra ona tolere göstermeyeceğim. Bazı insanlar iyi niyeti hak etmez. Amcamda o insanlardan biri.

Kolumu tutan Kerem'e baktım. "Onun bana yaklaşmasına izin verme lütfen," dedim zorla. Karnımda feci bir acı vardı. Kalbimin acısından hissetmediğim acıyı şimdi fazlasıyla hissediyordum. Bu acıyla sahile kadar nasıl yürüdüm, inanılır gibi değil.

Kerem, beni yanıma doğru koşan hemşirelere emanet edip amcama doğru ilerledi. Amcam onun yanından geçmek istedi ama kolundan tutup onu durdurdu. Amcamı durdurmuş olmasının rahatlığıyla hemşirelerin getirdiği tekerlekli sandalyeye oturdum, onunla uğraşacak halim yoktu.

Kerem amcamı bir kenara doğru çekerken biz hastaneye doğru ilerledik. Hemşireler beni azarlarken ben kafamı arkama yaslayıp gözlerimi yumdum. İçim henüz tam olarak rahat değildi. Han'dan bir haber alamamıştım. Haber almadıkça da rahat edeceğimi sanmıyorum. Kapıyı bulsam bebeğimi bırakıp geri dönemezdim de. Bebeğim kuvözden çıkana kadar burada kalmak zorundayım. Daha kapının yerini de bilmiyorum. Amcamla muhattap da olmak da istemiyordum açıkcası.

Hayatımda bir işim de kolay olsun, hemen hallolsun ya. Hep bir çaba. Hep bir zorluk. Yeter. Bıktım.

"Bebeğimi görmek istiyorum," dedim gözümü açmadan. Hemşirelerin kızgın yüzleri ile karşı karşıya kalmak istemedim.

"Hanımefendi, önce patlayan dikişlerinize bakmamız gerekiyor." Hemşirelerden birinin ters cevabıyla gözlerimi açtım. "Patlamadı ki, sadece biraz kanadı," dedim masum masum. Arabadayken kontrol etmiştim, dikişlerim olduğu yerde duruyordu.

"Susun lütfen."

Sustum. Kendim için değil, onlara daha fazla zorluk çıkarmamak için sustum. Ben çıkarken uyuyorlardı, kim bilir nasıl azarladılar onları. İnsanları zan altında bırakmıştım. Suçumun farkında olarak ne derlerse onu yaptım. Onların işi bittikten sonra oğlumu görmeye giderim artık.

Kaldığım odaya gelir gelmez bir erkek doktor içeriye girdi. Genç bir doktordu, yeni mezun olmuş gibi duruyordu. Uzun boylu, yakışıklı sayılırdı. İçeriye girer girmez sert bakışlarının hedefi hemşireler oldu. Bana bakınca da bakışı değişmedi. Bir daha kaçmayım diye beni korkutmaya çalışıyormuş gibi baktı. Sert bakışlarına boş bakışlar atarak karşılık verdim. Ondan korkacak değildim. Üstelik zarar verdiğim kendi bedenimdi, yaptığım şey doğru değildi ama beni ilgilendirirdi, ceremesini ben çekiyorum sonuçta.

NARYAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin