Ona veda etmedim. Normal işe gidiyormuş gibi uğurladım. Ağlamadım, sızlanmadım, gitmesin diye ısrar etmedim... sadece sıkı sıkı sarılıp, bol bol öptüm. Gidecek olmasının bana verdiği huzursuzluğa rağmen gayet normal davrandım. Normalden daha geç olsa da akşam gelecekti. Belki işe gittiği gibi sık sık arayamazdı ama bulduğu her boşlukta ilk işinin beni aramak olacağını biliyordum. Sabretmem gerekiyorsa, benim payıma düşen sürekli onu beklemekse eğer, beklerdim. Başka bir şansım varmış gibi de durmuyordu zaten.O da gayet normal davrandı. Benimle birlikte kahvaltı hazırladı, başka konulardan konuşarak zorla bana daha fazla yedirmek için çabaladı. Sofrayı topladı, bulaşıkları makineye yerleştirdi. Sonra yanıma almak istediğim, ihtiyacım olacak birkaç eşyaları koyduğum çantayı eline alıp beni Gazi dedenin evine götürdü.
Gazi dedenin evine daha önce hiç gelmemiştim, dışarıdan görmüştüm ancak hiç içeriye girme şansım olmamıştı. Hep onlar bizim evimize gelirlerdi. Han benimle vakit geçirmek istediği için eve davet eden kimsenin evine gitmezdi, geçiştirirdi. Kuzey'in evine de yara izi olup olmadığını kontrol etmek için gittiğimiz zaman görmüştüm.
Gazi dedenin evi iki katlı, geniş bahçeli, burada gördüğüm en büyük evlerden bir tanesiydi. Mimarisinden dolayı daha çok konak gibi duruyordu. Evin bahçesini renk renk çiçekler süslüyordu. Tam ortasındaki çardağın demirlerini dahi çiçekler kaplıyordu. Yemyeşil bir bahçesi vardı. Sanırım bizim bahçemiz konusunda ondan yardım istemeliydim çünkü bizim bahçemizde kurumuş otlar dışında hiçbir şey yoktu.
"Dedem kesin laf edecek, seni dolduracak, geldiğimde bana surat falan asarsan o ihtiyarı sürüden atarım."
Bahçeyi incelemeyi bırakıp elimi tutan Han'a baktım. "Daha çok o seni atar," dediğimde güldü.
"Atarım, doğru. Atacağım da." Gazi dedenin sesi arka taraftan duyuldu. Çok geçmeden sinirle bize doğru arka bahçeden, elinde bir tırmık ile geldiğini gördük. "Boşa bunu!" diye bir anda bağırarak adımlarını hızlandırdı. Yanımıza ulaşır ulaşmaz da elindeki tırmıkla Han'ın omzuna vurdu. "Daha evleneli kaç gün oldu ulan?!" Bir tane daha vurdu. Çok sert vurduğu için içim sızlamıştı. Ama Han gayet sakindi, sanki dayak yiyen o değil de başkasıydı. "Boşa bunu! Bundan koca olmaz!" Bu sefer bacağına bir tane geçirdi. "Bir de baba olacak bu! Bundan baba mı olur?!" Sinirli bakışlarını bana çevirdi. "Birde bundan çocuk yaptın. Seni hamile halinle burada bırakıp it kopuk peşinde dolaşmaya gidiyor," dediğinde şok içinde Han ile birbirimize baktık. "Ne?" dedi en ters haliyle. Sesinin tonu düşmüş olsa da hâlâ sinirliydi. "Siz beni salak mı sandınız ulan? Yok kurşun sıyırdı bir şey yok, doktor eve geldi baktı... yer miyim ben bunları? Zeren'in tırnağı kırılsa koşa koşa hastaneye gidersin."
"Dede." Han hemen etrafına bakındı. "Biraz daha bağır dede, tüm Kubai'ye duyur." Elindeki çantaya rağmen dedesini kolundan tutup eve doğru çekiştirdi, diğer eliyle benim elimi tuttuğu için onu takip ettim. Ancak bu sefer de kapının önünde en az benim kadar şaşkın Ediz ile karşılaşınca adımlarımız durdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
NARYA
WerewolfSavaş nedeniyle başka evrene gönderilen elli genç. Bu evrende hiç beklemedikleri bir türle karşı karşıya kalmak durumda kalırlarsa, ne olur? Kurtadamlarla dolu bir evrene...