Bir insan kaç acıyı sığdırır hayatına?
Ya da mutlu olmak için kaç kez bedel öder?
Hangi yolları aşmalıyım? Hangi tepeleri tırmanıp mutluluğa ulaşabilirim artık?
Tam mutlu oldum, bu sefer her şey yoluna girdi derken ayrı düşmemiz kaderin cilvesi mi?
Neredesin, Han? Bizi ayıran kader mi? Ben seninle kaderimi değiştirmeye hazırım, gel ve beni buradan çekip al.
Çok garip. Bir kapı, aslında mavi bir ışık, içinden geçiyorsun ve bambaşka bir dünyaya geçiş yapıyorsun. Aklıma hayalime sığmayacak türden bir olay ama gerçek, benim gerçeğim.
Elçi olduğumu öğrendiğime şaşıramamış, tepki verememiştim. O an duyduğum başka şeyler canımı yaktığı için göz ardı etmiştim. Kapıdan geçene kadar da olayın ciddiyetini idrak edemediğimi fark ettim. Ben elçiyim ve dünyalar arası geçişi sağlıyorum. Hayal gibi ama gerçek.
Canım yanıyor. Kapıdan geçerken bir tek Çağla'yı geçirebilmek canımı yakıyor. Kuzey'i ardımda kanlar içinde bırakmak canımı yakıyor. En çok da onun ölmek üzere olduğu gerçeği canımı yakıyor.
Güçlü değilim, hiç olmadım. Güçlü durmaya çalıştığım, rol yaptığım çok fazla zaman oldu ama değilim.
Kapıdan geçtikten sonra her şey kesik kesikti. Bir ışığın içine girip çıkmıştık, bir adamın bana doğru koştuğunu hissettim, o adamın amcam olduğunu biliyordum, bana bir şeyler söylediğini duyuyordum ama ne dediğini anlamayacak kadar kendimden geçmiştim.
Tekrardan gözlerimi açtığımda bir arabanın içindeydik. Kafam Çağla'nın bacaklarına yaslıyken onun ağladığını görüyordum, çok kısa bir andı gerisi yine karanlık.
Gözlerim bir kez daha açıldığında bir sedyenin üzerinde taşınıyordum. Etrafımdaki koşuşturan insanlar yabancıydı, tanıdık kimse yoktu yanımda. İçlerinden birinin, "Bebeği kaybediyoruz! Acele edin!" diye bağırmasını duydum. Tepki verecek durumda değildim zaten uyanık kalmam saniyeler sürdü, karanlığa çekilmem saniyelerimi aldı.
Üzerinden kaç saat geçti, belki de gün... bilmiyorum. Zaman kavramını tamamen yitirmiştim. Ara ara uyku arasında sesler duymuştum ama ne kim olduğunu ne de ne söylediğini idrak edebilmiştim, belki de duyduğum sesler tanıdığım birine ait bile değildi.
Bu sefer bilincim yerinde olarak açtım gözlerimi. Hiç uyumamışım gibi uykum vardı ama kendimdeydim. Çağla odadaki kanepenin üzerinde uyuyordu. Bir hastane odasındaydım. Hızlıca etrafa bakındım, şehrimizdeki hastanede değildik. Karnıma bir acı saplandı ve ben o acıyla olayları idrak edebildim. Kapıdan geçtik...
Korkuyla elim karnıma gitti. Düzdü. "Bebeğim." Bağırmak istedim ama sesimi kendim bile zor duydum. Son yaşadıklarımız aklıma dolmaya başladı. Yerimden kalkmaya çalıştım, kafamı bile kaldıramadım. Nefes alış verişlerim hızlandı. Bebeğim yoktu. Elimle destek almak için yatağın köşesine dokundum ama onu da beceremedim. Acımı tamamen unutmuştum. Bebeğim yoktu. Yanıldığımı umarak defalarca kez karnıma dokundum, sonuç değişsin ve şiş olan karnıma dokunayım istedim ama sonuç değişmedi. Gözlerimden yaşlar bir bir akmaya başlarken sesim bile çıkmadı. Kuruyan dudaklarımdan bir hıçkırık kaçtı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
NARYA
Kurt AdamSavaş nedeniyle başka evrene gönderilen elli genç. Bu evrende hiç beklemedikleri bir türle karşı karşıya kalmak durumda kalırlarsa, ne olur? Kurtadamlarla dolu bir evrene...