Minik sırtıma dokunarak destek verdiği anda, yıllardır iskemlesine oturamayan cesaretim aniden yerine kuruldu ve ayaklarını, kalkmamak üzere sıkı sıkıya bağladı. Sana doğru yürümeye başladığımda, gözünün seyirişini daha net görebiliyordum.
Minik'in arkamdan beni dikizlediğini anlamam için, gözlemci bir şahit aramama gerek yoktu. Burcu'nun üzerime saldıran bakışlarını sineye çekerek, ona en soğuk ruh halimle gülümsedim ve tekrardan yüzümü ela gözlere çevirdim.
"Hoşgeldin." dedin ses tonundaki yakışıklılığı sunarak.
Belki de sana, ilk defa bu kadar sahiplenici bir gülümsemeyle karşılık veriyordum. Burcu'ya nispet olsun diye yapıyordum ama içimde bir yerlerde, durmamı söyleyen bir ses sertçe şakıyordu.
"Kırmızı, yeni rengin mi?" dedi elbisemin içine düşmek üzereyken. "Şu anda, yeni renginin şerefine içebilirim."
"Elindekini şarap mı sanıyorsun?" dedim zararlı bakışlarımı ona dikerek.
Bana ters ters bakmaya devam etti. Vişne suyunu gözüme sokarak konuşurken, beni kandırabileceğini mi düşünmüştü?
Sana her baktığımda, atışmamızdan hiçbir şey anlamamış gibi gözüküyordun ama yüzüm sana her döndüğünde gülümsemeye başlıyordun. Hatta yüzün yüzümden ayrılmıyordu.
"Senin için kendimi zehirlememe gerek yok." dedi ince elini havaya kaldırırken. "Bak sen şu işe, Rüzgar ilk defa tek tabanca takılıyor. Neden onun yanına gitmiyorsun?"
"Sen neden gitmiyorsun?" dedim gözlerimi hiç ayırmadan.
"Masaya sonradan dahil olan birisinin, beni yerimden kovması gerçekten komik." dedi sahte bir gülüşle. "Madem sen gitmiyorsun, o halde Rüzgar buraya gelsin bebeğim."
Ben son lafına gözlerimi deviririp pipetimi dişlerken, Burcu'nun sana sürtündüğünü hissettim. Kalçasını mı sürtmüştü? Bir anda yüzünü ele geçiren o şok dolu ifadeyi görünce, Burcu'nun sınırlarını fena halde zorladığını anladım. Ardından Rüzgar'a el sallar gibi bir hareket yapınca, gözlerim Rüzgar'a kaydı ve tam zamanı olduğunu düşünerek meyve suyumu Burcu'nun üzerine devirdim. Yüzündeki şaşkınlığına, gülmemek için dudaklarımı bastırmıştım.
"Elbisem!" diye inlemeye başladı. "Elbisemi mahvettin seni sürtük!"
Sürtük? Siyah dalgalı saçlarına baktım, çok cazip geliyordu onu parçalamam için.
"Bir daha söylesene." dedim burun buruna gelerek.
"Hangisini söylememi istersin?" dedi kafasını imalı imalı sallarken. "Sürtük olduğunu mu? Kaltak olduğunu mu?"
Saçından asıldığım gibi kucağına atladım. Bir elimle saçını çekerken, bir diğer elimle de, yüzüne en sağlam tokatlarımdan atıyordum. Tam pire gibi mızlatmaya başlamıştım ki, biri kollarımdan tutarak bana mani olmuştu.
"Bırak!" dedim arkamdakinin Rüzgar olduğunu bilerek ama bırakmadı. "Sen kime hakaret ettiğini sanıyorsun be? Ucubesin kızım sen!"
Sen de Burcu'nun kollarından sıkı sıkıya tutarken, "Bırak, tamam." dedi Burcu sana bakarak.
Yavaşça Burcu'yu bıraktığında, ona dokunduğun yeri incelemeye başlamıştım. Kendi tenim bile ürpermişti. Sanırım, kanımda büyük bir tomurcuklanma meydana gelmişti ve kabarıp kabarıp mideme dokunuyordu. Kendimi berbat hissetmeye başlamıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARANLIĞIN ELASI
Teen Fiction"Dokun," dedin parmaklarımı yanağına tutarken. "Yüzüme dokunmak istediğini biliyorum." Ben aniden gerildim. Sen içtenlikle gülümsedin. "Bak..." dedin parmaklarımı üç ufak çizgine dokundururken. "...üçü de senin için çıktı Duru Seçkin, yüzüme dokunma...