Bazı aksilikler için çok özür dilerim. Burayı acayip özledim.
Bu bölüm, Sehabe & Yeis Sensura ikilisinin "..." şarkısı ile yazılmıştır. O bıraktığım boşluğu sen tamamla kız! Çılgın okuyucu seni!
🍃
Başımdan aşağıya yağarken unlar, bastığım her yaygıda senin için dökülen kırıntılarım vardı. Merdaneler yuvarlandı, malzemeler hazırlandı. Sofrayı toplarken hayatımın elasına kapkara bir not kaldı: Oklavası kırık bir ailede, sağlam hamurlar açılmazdı.
Bülbüllerin sesine mühür basan mırıltıların sonunda bir şarkının daha köprüsünden atladı, harflerin tek tek uçurumun midesine karıştı. "Kaderime bir şarkı yazılmış sanki," dedin hastalığı kucaklayan bir sesle. "Eski olduğu kadar da yeni..." Kısık gözlerin dünyayı yavaşça terk ederken boynumu gıdıklayan ufak dudaklarınla irkildim. "Sen. Sana benzeyen. Ya da senin gibi." Ruhumda tek başıma inşa ettiğim o kara köprü daha fazla sözlerini taşıyamadı, tıpkı gövdesini kaybetmiş bir ağaç gibi korkularımın üzerine yıkıldı. "Şimdi söyle bana. Hayır mı, yoksa evet mi?"
Avuçlarımız dakikalardır terliydi ve ellerimiz hâlâ çifte kumrular gibi flört ediyordu. Sen bana şarkı söyledikçe içime garip bir his çöküyordu, dünkü trenin vagonları altında kalıyordum.
Ayrıca kimsenin şarkısı olmayı da istemiyordum.
Benim notamın ayarı yoktu.
"Hadi ama Duru," diye sitem eden dudaklarına dün gece ne olmuştu? Beni gardiyan yapan bakışlarında neden hâlâ tutukluydum? Oysaki gözlerin en büyük suçluydu, bana bu kadar suçsuz baktığı için... "Konuş benimle, lütfen."
Şarkıların canı cehenneme. Ben şu saatten sonra saçlarımı boynuma kadar kessem de, odamdaki her şeyi darmadağın etsem de toparlanamazdım o satırlarınla. Derin bir nefes alınca boynum yeniden gıdıklandı. "Özür dilerim başkan hazretleri. Ben gerçekten öküzün tekiyim."
Rüzgâr birden kımıldandı, ama bu kıpırtı Arya'nın atkuyruğunu bozmaktan başka hiçbir halta yaramadı. İşin aslı senin için kaygılıydık ve hep birlikte çağırdığımız ambulansın okula gelmesini bekliyorduk.
Çağla bize anlamsızca kaşlarını çatarken, Anıl sadece onun tepkilerini izliyordu. Yağmur ve Mete yine çağdışı bir sohbette turluyor, Burcu da telefonda birisiyle görüşüyordu. Ama sürekli gözleri sana kayıyordu. Canım yeterince yandıktan sonra o kıpırdayan dudaklara bakmaktan vazgeçtim.
Sana baktığımda yüzündeki solgunlukta bir sol anahtarı gizliydi, gözlerin tehlikeli bir ifadeyle bestelendi. "Duru," diye seslendin korkutucu bir sakinlikle. "Şuna artık bir son ver."
Ben bir piyanonun son tuşuydum ve sen yüzünü boynuma saklarken notam duyulmuyordu.
Zamanın ele geçirdiği anılarım dilimde filizlenirken gözlerimde büyüyen bir acı giderek yaşlandı ve etrafa ceset gibi bir koku saçtı. Ardından zihnime büyük bir yıldırım düştü. Yüzüm tavanla iletişim kurmaya başladığı sırada soğuk ellerimle gözlerimi ovaladım. O gün hastanede uyurken gördüğüm kâbusta Yağmur da vardı. Onun evinin kapısı...
Ben akılsızın tekiydim. Ben kendi hayatını otlatmayı bile beceremeyen o aptal koyun zümresinin lideriydim. Benim hayatımda hiçbir zaman çoban olmamıştı. Kuzucuk. Belki de bu sözcükle büyütülmüş olmam hiç saçma değildi.
Burcu'nun, mini eteğinin pilelerini hiç düzeltmeden sıraya oturması da bozulan sinirime dahildi. İçimden ona da, eteğine de türlü türlü lanetler okudum. Allah'ım, canım çok acıyordu. Onun yüzünden kız olmaktan nefret ediyordum!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARANLIĞIN ELASI
Novela Juvenil"Dokun," dedin parmaklarımı yanağına tutarken. "Yüzüme dokunmak istediğini biliyorum." Ben aniden gerildim. Sen içtenlikle gülümsedin. "Bak..." dedin parmaklarımı üç ufak çizgine dokundururken. "...üçü de senin için çıktı Duru Seçkin, yüzüme dokunma...