Minik'in yaramaz bakışları her ne kadar, bana olan yaklaşımına anlam veremese de, Rüzgar'ın sinir dolu bakışları içime oturmak üzereydi. Kulağımda hissettiğim sıcaklıkla birlikte, dudaklarının aralandığını hissedip feci bir halde gerildim.
"Biraz yalnız kalabilir miyim?" diyerek ani bir teklif sundum.
Garipseyerek geriye çekildiğinde, neredeyse kelimelerime teşekkür edecektim. Biraz da sen atmalıydın içine, yıllardır hep ben atıyordum zaten. Kendime gelebilmek için, kuruyan göz kapaklarımı kırpıştırdım. Bana ne yapıyordun böyle?
Sen sessizce teras kapısını çarpıp gittiğinde, Rüzgar'ın bakışları tekrardan çocukluğumu anımsatan sahipsizlik duygusuyla çevrelendi. Minik, tekrar elimi tutarak yüzüme yakınlaştı.
"Dışarıda bekliyorum."
Minik'in adımlarını takip etmekten vazgeçip Rüzgar'a döndüğümde, dikkatlice yüzümün içine bakıyordu.
"Sen gitmeyecek misin?" diye sordum hüzünlü profilimi rafa kaldırıp.
"Hayır." dedi başını iki yana sallarken. "Seninle burada yalnız kalmak istiyorum ben."
Gözlerindeki duygusallığı görmem, karşı gelmeme engel olmuştu. Başımı olumlu anlamda sallarken, mümkün olduğu kadar da eğmiştim.
"Seni seviyorum Duru."
Başımı yerden kaldırmadan önce, göz kapaklarım derinlemesine açılmıştı. Ardından yüzümü Rüzgar'a sabitleyince, damağımın şuursuzca kuruduğunu hissetmiştim.
Rüzgar'ın eli saçlarıma değince, ani bir frenlemeyle nefes alışverişimi kestim. Bir kaç tel saçımı omzumun üstüne getirerek, elleriyle özenli bir dokunuşla taradı. Ardından boğazını temizleyerek yüzüme doğru yaklaşınca, bedenim buz kütlesine dönüşmüşcesine keskinleşmişti.
"Biliyor musun? Seni hep saçlarından öpmek istedim."
İçimde erimeye meyilli olan buz kütlesi, şu an çatır çatır çatlıyordu. Böyle bir anı ilk defa yaşıyordum. Daha önce kimse beni sevmemişti veya sevmişse bile hissettirmemişti. Ben hep arka sıralarda oturan, o ciddiyetli kızdım. Ama Rüzgar'ın gözlerindeki gülümseme, içime doğru akıyordu sanki. İlk defa birinin beni sevdiğini hissediyordum.
"Öpebilir miyim?"
Ne demeliydim? Daha önce, böyle bir soru hiç sorulmamıştı bana. Ne diyeceğimi bilemeden, başımla onay verdim.
Bugün Rüzgar'ın doğum günüydü.
Rüzgar'ın saçlarıma değen parmaklarının, kalıntılı soğukluğunu hissettim. Ama garip bir şekilde irkilmedim. Sanırım bu duyguyu ilk defa yaşadığım için, biraz yan etki yaratmıştı.
Seninle yakınlaştığımızda, gözlerimle verdiğim zaruretli savaşı düşündüm. Rüzgar'ı, gözlerimi kırpmaya hiç mecbur kalmadan izliyordum. Oysa seninleyken, gözlerim kapanmak için yalvarıyordu bana. Ah, ne vardı sende? Hâlâ bu soruya cevap veremiyordum.
En berbatı da buydu.
Rüzgar saçlarıma bir buse kondurunca, tüm bedenim bilenmiş bıcakların tadını alarak polenlenmiş kanlarını döktü. Ardından saldalyesine tekrar oturan Rüzgar'ın yüzündeki, acılı gülümsemeye şahit oldum. Canı mı yanıyordu? Ama neden?
"Rüzgar."
"Ben duygusallaşırken adımı seslenme." dedi kaşları çatılırken.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARANLIĞIN ELASI
Teen Fiction"Dokun," dedin parmaklarımı yanağına tutarken. "Yüzüme dokunmak istediğini biliyorum." Ben aniden gerildim. Sen içtenlikle gülümsedin. "Bak..." dedin parmaklarımı üç ufak çizgine dokundururken. "...üçü de senin için çıktı Duru Seçkin, yüzüme dokunma...