44. Bölüm "Uçurtma"

465 28 183
                                    

Bu bölüm, çocukken okulumun bahçesine diktiğim bir fidana, küçük zeytin ağacına; kendini uçurtma sanan Peri kızına; sürekli omzuma yaslanan, ablam Pikachu'ya; hayatımda olmasından gurur duyduğum yürekli arkadaşım Patron'a ve adını Zalim koyduğum bir tufana ithaf edilmiştir. Şarkı kısmını siz halledersiniz, güveniyorum size. Ama duygusal olsun, en azından bunu söyleyebilirim.

Seni unutmadım, küçük Korecan! Bu bölümü senin kullanıcı adınla başlatıyorum.

Dipnot: Seni çok seviyorum baba!

Hatam varsa affola!

🍃 Sahne 1 🍃

Çocukluğumu harflerle harmanladığımda zihnimin topraklarında bir fidanı mahkûm ediyordum, rüzgârın savaşına esir düşen bu fidanın gövdesi giderek filizlenirken aslında en iyi arkadaşımın gölgesinde bekçilik yapıyordu.

Yeşil yaprak.

Saniyelerin dakikalara, günlerin haftalara, aylarınsa yıllara düşman olduğu bu küflü geçmişimde, beni hayatın bayatlığından kurtaran o harflerin tek kahramanı oydu, benim yegâne dostumdu.

Karşımdaki yaşlı tabloya uzaktan annelik yapan sessiz hıçkırıklarım, iki yanağıma düşen gözyaşlarımın bir rehinesiydi. Bu yüzden dudaklarımın arasında kuruyan kelimeleri yeniden suya tutmak oldukça zordu.

"Dallarını çırılçıplak görmek, canımı öyle acıtıyor ki yeşil yaprak..." dedim gölgesine sığınmak istediğim arkadaşıma. Ona doğru sürüklenen ayaklarımla birkaç çimenin ruhunu yukarıya kaldırdım. "Uzun zaman oldu... Çok uzun zaman oldu seninle yalnız kalmayalı... Hatırlıyorum da, en son seninle yalnız kaldığımda tam altı yaşındaydım. Senden ve ailemden başka hiç kimsem yoktu. Bütün insanlardan nefret ediyordum. Onlara güvenmeyi hiç istemiyordum. En önemlisi de, seni unutmak istemiyordum..."

Dişlerimi sızlatan cümlelerimin ödlek ruhunu kambur bir çarmıha germek isterken, öfkeyle üzerime saldıran yağmurun zafer damlaları da zihnimdeki sayfalara bir çekirge edasıyla sıçrıyordu.

Küçüklüğümden geleceğime miras kalan anılarımın her biri zihnimin sayfalarında hüküm sürüyordu, bu yüzden kalbim ve mantığım hep bir ağızdan yağan yağmura dişli bir rakip olacağımı söylüyordu.

Koyu bir mürekkebin yavaşça saçlarımdan aşağıya doğru akıp toprağa süzüldüğünü hissettim.

"Buraya senden özür dilemek için geldim yeşil yaprak; sana ihanet ettiğim için, insanlara güvendiğim için, hatta seni koruyamadığım ve unuttuğum için..." derken başımı bir suçlu gibi eğdim. Üzüntümden kucağımda ağırladığım günlüğümü bile daha sıkı tuttum. "Özür dilerim. Çok özür dilerim... Sen benim hâlâ en iyi arkadaşımsın... İlk kez sarıldığım, ilk kez başımı yasladığım arkadaşımsın. Hep de öyle kalacaksın. Biliyorum, ben kabalık ederek seni unuttum, ama sen beni sakın unutma. Olur mu yeşil yaprak?"

Esen rüzgâr yüzüme bir tokat gibi çarparken gri gökyüzünde hâlâ rakibimin toplantısı vardı, kuşlar ağızlarında kalem kadar yem taşırken ben de elimdeki günlüğümü güçlü kollarımın emniyetinde mümkün mertebe muhafaza ediyordum.

Yağmur...

Hep hoş gelen, ama hiç hoşça kalamayan... Beni ıslatan yağmur, yeşil yaprağın gölgesinde, o korkunç sesiyle kulağıma gürüldeyen... Küçücük ayaklarımın altında bir böcek gibi ezilen yağmur...

KARANLIĞIN ELASIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin