45. Bölüm "Anahtar"

480 25 81
                                    

Şarkı isteyenlere Sezen Aksu diye haykırabilirim.

Sezen Aksu. Kolay Olmayacak.

Şimdi susuyorum... sadece susuyorum.

Dikkatli okumalar!

🔐

Bir harita.

Yüzünde yolculuk yapıyordu; yorgun ve huysuz dağların üzerindeki karların çizgilerini keşfediyordu ve benim ela pusulam saatlerdir çalışmıyordu. Ancak... Ancak arada bir dudakların kımıldıyordu.

Sanki yönünü kaybettiğini anlatan bir adet romandın şimdi, sayfalarca sayıklıyordun.

"Kesme!" Alnın çok terliydi. Omzumda sayamadığım kadar gözyaşı barınıyordu, sayıklıyordun. Seni uyandırmaya çalıştım. "Lütfen kesme... Onu çok seviyorum!"

"Sarp... Uyan," dedim hafifçe seni dürterek. Ela gözlerinin altına gömülen o tümseğin yokuşlu bir bayırı hatırlatması ne hoştu... Hep hayran hayran seyrediyordum o yokuşu, bizzat şeref duyuyordum.

Tümsekten aşağıya doğru süzülen damlacıklar kendini serbestçe yokuşa bırakırken, az önce belirginleşen çene çukurun bana resmen bir ovayı andırıyordu, çürük ağaçlarla filizlenmiş acı dolu bir ovayı...

"Kesme!" dedin yine güçsüzce haykırarak. Damağın oldukça kuruydu, yutkunman zaman aldı. "Ona sakın zarar verme! Lütfen... Yapma bunu! Onu çok seviyorum!"

"Sarp..." dedim omzuna dokunarak. Ama omzun çok sıcaktı... Alnına dokundum, o da ateş gibiydi. Derhal panik ataklığım devreye girdi! "Sarp! Kalk hemen! Ateşini düşürmemiz lazım!"

Kesme!

Bu bir saç olabilir miydi?

Yapma bunu!

Çaresiz küçük adam?

Onu çok seviyorum!

Çağla Keskinsoy?

Ah, hadi ama... Tamamen saçmalıyordum! Gözlerim kelimelerinin döküldüğü yere kayarken zihnim bir parmağıyla kalbime komut verdi. Ardından bir rüyanın kapısı açıldı, içerisi oldukça tanıdıktı. Sanki... Sanki sayıklamaların kilitliydi ve onları açacak tek bir anahtara ihtiyacım vardı. Bir isime.

"Yeter," dedin acıyla inlerken. "Kesme! Kesme artık!"

İçimdeki küçük kız yavaşça gözlerini kapatırken yüzün giderek karardı, artık yüzünü seçemiyordum. Yağmur yağıyordu, gök gürüldüyordu ve ben korkuyordum. Arada şimşek çakıyordu ve yüzüne biraz ışık saçılıyordu. Ama yine de her yer zifiri karanlıktı ve bu saatte okulda bizden başka kimse yoktu!

"Canım," dedim ilk defa korkumdan. Canım. Bu hoşuma gitti ve seni uyandırmaya çalışan o sesim, tekrardan kelimeyi yineledi. "Canım... Hadi uyan. Lütfen uyan! Ben karanlıktan çok korkuyorum..." Sen uyanmayınca gülümsedim.

Az sonra yüzüne doğru yaklaştım ve buz gibi ellerimle sımsıcak yanaklarından tuttum. Uyurken bir melektin adeta, yüzün ayrı bir güzeldi. "Canım... Canım benim."

"Devrim..." Sözünle yüzüm taş kesildi. "Devrim! Devrim! Devrim!" Kıpırtıların artarken hâlâ donuktum. O an ateşini bile unuttum. "Yapma! Sakın bunu yapma! Seviyorum! Çok seviyorum... Onu ağlatma!"

"Ne?" dedim birkaç saat önce söylediklerini hatırlarken. Aman Allah'ım... Saatler önce, beni seven o kişi neredeydi? Gözlerimin önünde ağlayan çocuk neredeydi? Sarp... Söylesene, sen neredeydin? Ben seni istiyordum. Seni istiyordum...

KARANLIĞIN ELASIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin