"Arya & Caner"

244 25 41
                                    

Bayanlar ve baylar!

Yeni bir ön bölüme, yeniden hoşgeldiniz!

Ne içersiniz?

Çay? Kahve? Gazoz?

Abe ne vereyim ablama abime?

Ay sanki televizyon programı sunar gibi konuştum, biraz da Cennet Mahallesi'ndeki Pembe'yi andırdım sanki, aman neyse hiç hız kesmiyoruz ve konuya doğru arabamızı sürmeye devam ediyoruz. Rın rın rın...

Multimedyadaki gif, sizce de Arya ve Caner'i çok fazla yansıtmıyor mu? (Ayrıca ben bu ilişkinin sonunu düşündükçe kahroluyorum.)

Bu bölümde bazı olayların çaresizliğini avucunuza toplayıp sıkabilirsiniz veya arka cebinize atın, fark etmez. Her makamda üzüleceksiniz.

Elbette bir bölüme sığmadı, yavaş yavaş... Sindire sindire... Herkes önce olayı bir güzel kavrasın. Sonra karşı karşıya getireceğim onları, siz hiç merak etmeyin.

Onların acısını yazmak resmen boğazıma bir yumru oturttu, ikisini kaleme dökmek öyle zor geldi ki bana, acıyla kardeş olan ben, sancısıyla düşman oldum.

Şu an sadece Şah'ım için konuşacağım. Onu ve onun haremini içimde öyle bir dağıttım ki, yeniden düzene sokmak için kalemi tutup da iki kelime dahi yazamadım. Hep tavana baktım onu yazarken. Tavan da bana baktı. Yarın düğünüme bekliyorum!

Şaka bir yana, genel olarak konuşacağım bu sefer; ben çok aşırı düşünüyorum ve kulaklığımla çok aşırı müzik dinliyorum. Bu yüzden de kendimi o modda ölecekmişim gibi hissediyorum. Yaratan en iyisini bilir elbette ama benim sonum iyi değil cicişler.

Mesela siz benim YGS ve LYS sınavlarına bir türlü hazırlanamadığımı biliyor muydunuz?

Üzülerek söylüyorum ki, bir Orhan Gencebay kadar berhudar olamadım. Çoktan seçmeliler öyle inek sorular ki canıma bile okuyorlar, bize de beneklerine kadar tebrik etmek düşüyor, hayde bre!

Buradan Türkçeye selam, çok çözüyoruz, Almanya'dan işaretliyoruz.

Matematikte problemlerimi şöyle çözüyorum: Merhaba birader, hocamın sana selamı var, akşam müsaitsen seni her yerinden ayaküstü çözmeye geliyorum.

Felsefe dersine ayak uydurmak kolay oluyor: Vay, ahbap! Bugün ne düşünüyoruz? Ben hemen düşündüğüm düşün düşündeki düşümde duş alıp geliyorum. (Clear. Kepeğe son!)

Fizik dersi için izah ediyorum: Benim fiziğe çalışmama ne lüzum var? Ben otuz altı bedenim ayol?! (Otuz sekiz bedenlik elbiseyi astarına kadar patlattı. O artık bir sarı bez.)

Kimya dersi rapor ediliyor: Kimmiş Rıza Baba? Bulabildin mi Mesut? Ay valla ben değilim Hüsnüüü.

Hayde, bir kesit vereyim kuzucuklarıma:

"İstemiyorum!" diye yakarıyor bir yerde Seçkin'im.

Tamam tamam...

Yağmur'a yakarıyor bir yerde Seçkin'im. Ama gel gelelim, göze hitap ederken ne kadar kolay bir söz değil mi?

İstemezse istemez evelallah, biz de isteyenini buluruz.

Böyle diyerek konuyu kapatasım bile geldi, biliyor musunuz? Çünkü siz okuyucularım için Duru'nun o bir cümlelik kelimesi, mini mini minnoş yazarınızın en fazla bir dakikasını alır hesabına giriyorsunuz. Belki de sahiden öyle olmalı, ama faizi yine münasip bir şekilde münasipleşiyor ve münasip yerlerimize ulaşıyor, anladınız mı? Olan her şey bana oluyor. Devam edemiyorum gencolar!

Ve bu yüzden de ben sizler gibi düşünmüyorum. Düşünemiyorum... Ben çok fazla düşünüyorum, aşırı fazla... Mesela Duru'nun yakarış cümlesi için yirmi dakika düşündüm. Ayrıca bir saat boyunca düşündüğüm zamanlar da var, Sarp sınırları çok zorluyor arkadaşlar. Biliyor musunuz?

Yakında da, Bunları Biliyor Musunuz? sayfası açacağım ha, iki lafımdan biri bu olmaya başladı, resmen çuvaldızım oldu! Batıyor ayol!?

Her neyse, benim Bülent Ersoy ablam ve abimle görüşmem var, bakalım dünyaya erkek geldiği halde neden kaşınıp kız olmak istemiş, tuhaf tercihleri hakkında konuşacağım. Hoşça kalın! Hepinize kocaman sarıldım!

Bizde şans olsaydı, erkek doğardık kızlar!

Erkek olmanın kıymetini bilin, ey erkekler!

☆☆☆

42. Bölüm "Yalanlar"

"Yalan söyleme!"

"Şu an koluna taktığın çantanın fermuarı ardına kadar açık ve ben her şeyini gördüm. Üzgünüm."

×××

"Burcu'nun bütün planlarını altüst edebilirim."

"İstemiyorum." diye tutturdum sinirlerimin salâsı okunurken. "Üçünüz hakkında da tek bir kelime bile duymak istemiyorum. Anladın mı?"

×××

"Nasıl ya?"

"Gerçekler acıtır güzelim."

×××

"Evet!" diye sevinen Anıl'ın çığlığında boğuldum bir süre. "İşte bu!"

"Amorti mi tutturdun lan?"

"Yok oğlum, daha efsane!"

"Yoksa..."

×××

"Bencilsin!"

"Biliyorum..." dedi çenesine süzülmüş gözyaşını silerken. "...ve bir gün sahiden öldüğümde, mezarıma tükürmene izin veriyorum."

"Söylesene," dedim gözlerime dolu yağarken. "Hissetmemek nasıl bir duygu?"

×××

"Sherlock Holmes kafası bu. Bakma sen."

"Kimin kafası?"

"Ah merak etme, senin kafan değil."

×××

Duru, hâlâ arkadaş mıyız?"

"Sınıf arkadaşıyız."

×××

"Caner..." dedim gözyaşlarımı okul kazağıma silerek. "...sen iyi bir çocuksun."

"İyi değilim, Su. Ben Selma'sız bir Selil olduğum sürece hiç iyi olamayacağım."

×××

"Sınıfta kaldığını söylemeye çalışıyor ama gücü yetmiyor, çünkü gülümsemen kadar beceriksiz bir anlatımı var."

×××

"Yarım bırakılan bir tas çorba kadar öksüzüm... İkizi tarafından hiç anlaşılmamış bir Hüseyin Can kadar mutsuzum."

☆☆☆☆☆☆☆☆

ÖN BÖLÜM SONU.

☆☆☆☆☆☆☆☆

KARANLIĞIN ELASIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin