38. Bölüm "Sınırlar"

519 37 74
                                    

Bölüm için söyleyecek tek maddem, adından da görüldüğü üzere, beni güç bela zorlatan bir bölümdü. Herkesin bu bölümü dört gözle beklediğini biliyorum. Bu yüzden de kimsenin beğenip bir köşeye pısmasını istemiyorum.

Eğer ki bu bölümde sessiz kalırsanız, yüreğimde gerçekten büyük bir iz kalır; bunu kaldıramam ve bir daha da hevesle erkenden bölüm yazamam.

Bilin de...

Şimdi, gelelim bölümün içeriğine;

Okurcanlara buradan sessizce fısıldıyorum. Bu bölümde cümlelerle uzun uzun dans ettim. Bazen hece hece etrafımda döndürdüm, bazense kelime kelime yükseğe çıkardım. Dans sırasında cümlelerin cebine küçük bir kağıt yerleştirdim ve herkesin kağıdında ayrı ayrı bir şifre konuk ettim.

Ve sizden ricam;

Konuk ettiğim tüm şifrelere iyi bakın, olur mu? Hepsine misafirperverliğinizi gösterin ve karşılığında size ne demek istediğini usul usul kavrayın. Belki bulmanız biraz zamanınızı alabilir ama ben bütün zeki okurlarımın zoru başaracağına inanıyorum.

Siz de inanın.

Şarkınızı da siz seçin. Tüm okurlarımı özgür bırakıyorum.

Hadi, hepinize keyifli okumalar!

Dünden kalan bir boyun ağrım vardı; sızımı kemiklerime dolayıp saatlerce ağlatmayı, yutkunuşumu hiçe sayıp boğazımı kanatmayı, bir bir yediğim tırnaklarımın korkunç acısını dişlerime vurmayı bilirdi, severdi, bu onun serbest mesleğiydi.

Sanki biraz da adet geleneğiydi.

Bugünden kalan ufak dalgınlıklarım vardı; adımı seslenenleri duyamadığım, elimi tutsalar hissedemediğim, aklımı okuyan biri çıksa kafa sallayıp geçtiğim yamuk bir düzlemdi, derindi, kuvvetliydi, bu onun doğaçlamayı aşılama teziydi. Ya da sadece tuhaf bir gösteriydi.

Ve sevdiğim...

Yarınımda kalan bir senim vardı; yakınlaşmaya çalıştıkça uzak kaldığım, tutunmaya heveslendikçe her dalı kırdığım, uğrunda öldükçe ruhumu kanattığım, unuttukça hatırladığım, hatırladıkça unuttuğum, sonrasında durulduğum... Vurulduğum... Sevdiğimi söyleyememekten yorulduğum koca bir saplantıydın, farklıydın, belki de bu korkağı sevmemekte daima haklıydın ama yine de gözümde dokunulmazlık sembolü kazanmış, yıldızlı bir aptaldın...

"Aptal kafa," dedim sen tahtaya Arya'nın adını yazarken. Elinden tebeşiri tam alacaktım ki, küçük çocuklar gibi hemen arkana sakladın. "Cidden... Tam bir aptal kafasın. Kız konuşmuyor bile... Niye yazıyorsun?"

"Doğru, yazmamalıyım." dedin usul usul bana yaklaşırken. Beni köşeye sıkıştıracak kadar yürüdüğünde sınıf kitaplığıyla senin arafındaydım. Ah, eğer şu an aramızda uçmaya çabalayan bir kuş olsaydı, kesinlikle kanatlarını çırpar çırpmaz karşımda can verirdi. "Bence ona seslenmeliyim."

"Seslenme." dedim aniden. Geriye çekilmemiştim, oysa yakınlığını hissettiğim anda buruk yüreğimde yalım yalım duygular esmesi gerekirdi. Esmiyordu... Çünkü ben bu bitişik halimize dahi göz yummuş, delikten kafalarını çıkartan duygularımı gerisin geri tekmelemiştim.

"Acaba sevgilisi var mıdır?" diye sorduğunda ufkum köreldi, harfim tükendi, kalbim aniden yavaşlayıp yere çömeldi. Çömeldi de... Bu yüreğim, kaldıranı sen olmadıktan sonra ayaklarının ucundan hiçbir yere gitmezdi. "Arya... Çok hoş bir isim."

KARANLIĞIN ELASIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin