PRENSESİN ANISI

165 15 2
                                    

Sevgili güzeller,

Birazdan sizi Duru ve Can'ın geçmişiyle yalnız bırakacağım. Ayrıca bu bir bölüm olmadığı için kesiti bilerek tek başına yayımladım. Eğer romanımız bir gün basılırsa, üzerinde tıpkı bir bebek gibi emeklediğimiz o satırlar, bu anıyla başlamalı.

Kesit, Pinhani'nin 'Bir Anda' adlı şarkısıyla sayfalara âdeta bir tutku gibi akmıştır.

Ha unutmadan, elbette Duru Seçkin insanlardan durduk yere nefret etmedi. Bunun her zaman bir sebebi vardı.

Hoşça kalın.


🍃

"Yeter artık! Patlatma şunu!"

Bana meşe ağacının en tepesinden bakan gözleri kocaman olmuştu. Kirpikleri, o kadar mesafenin arkasına saklanırken bile kelimelerime salıncak kurup oraya ulaşabiliyordum.

Ağzında şişirdiği sakız, yüzünü bir virüs gibi kapladığında gözleri beni âdeta hipnoz ediyordu. Sakızını gürültüyle patlattı.

"Neden patlatmayacakmışım?" Çocuksu sesinde bir tırtıl gezinirken onu kelebeğe dönüştüren cevapsız sorularında sadece ben vardım. "Bence sen korkularını yen!"

"Korkan ben değilim ki!" Kaşlarımla onu tehdit ettim. "Rakunum!"

Bana gözlerini devirirken sanki garip bir şurubun etkisindeydim; kendimi bir an Alice kadar küçük ve çaresiz hissettim. Tek bir farkımız vardı: ben Harikalar Diyarı'nda değildim.

"Bu tüy yumağı mı?" Can rakunumu kulağından tutarak aşağıya sarkıtınca hemen yumruklarımı sıktım. Allah'ım, canını çok yakıyordu! "Hadi ama, baksana şuna biraz. Bu sadece bir oyuncak." Diğer kulağından da asılmaya başlayınca gamzeleri içine basket atabileceğim kadar derinleşti. "Sana bu rakunu baban almıştı, değil mi?"

"Can, lütfen ona zarar verme," dediğimde sesim sulanmış gibiydi. Baloncuklar gibi patlayan kelimelerim resmen ağzımda cirit atıyordu. "Lütfen. Ne istersen yaparım."

"Lütfen mi?" Üç numaraya vurulmuş saçları kulaklarını öksüz bıraktığı için şaşkınlığını gizleyen gülümsemesi bana daha da belirgin göründü. "Dans etsene!"

Ona evden çıkmadan önce izlediğim çizgi filmin ana karakteri gibi, hayalet Casper gibi baktım. "Ben mi?"

"Onlar gibi dans et, hadi! Islığı ben çalarım..."

"Kimlerden bahsediyorsun?"

"Dilimin ucunda ama..."

Kaşlarımı çattım. "E al o zaman!"

"Neyi?"

Elimi dilime götürüp anlaması için model oldum. Hatta bir an onun çok bencil olduğunu bile düşündüm. "Oradalarsa dilinin ucundan al da bitsin şu işkence artık!"

Şaşkınlıkla kaşlarını kaldırdı. Yüzü tıpkı oyuncak fırınımdaki oyun hamurlarına, renkli elmalı kurabiyelerime benzedi; giderek şekli değişti, gözlerinin hacmi büyüdü.

KARANLIĞIN ELASIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin