Evet... Bölüme başlamadan önce, bu bölümün bana çok fazla dokunduğunu bilmenizi istiyorum. Ablam hep, nasıl bu kadar duygusal olabildiğimi sorardı bana, her zaman gözyaşlarıma hayret ederdi. Bir film izler, bitirirdik... Ablamın gözleri kupkuru dururken, benim gözlerim su gibi olurdu... Ben elimde olmadığını anlatırdım da... Nafile.
Artık birlikte hayret ediyoruz bana.
Kimileri istese de ağlayamaz, kimileri de istemese bile ağlamasını durduramaz. Üzgünüm arkadaşlar ama ben ikinci şıkkım. Yazarınız bölümü yazarken yine ağladı. Okurken başka, yazarken bambaşka hissediyorum sanki. Daha yoğun bir tutku...
Bu sefer kimseye şarkı önermiyorum, sadece duygusal bulduğunuz bir parçayla okuyun istiyorum. Geçin en güzel köşenize, istediğiniz bir saatte, istediğiniz bir parçayla başlayın okumaya...
Hadi, keyifli okumalar!
***
"Bütün yıldızlar gündüzlere armağan...
Çünkü Güneş'tir geceyi tek aydınlatan..."
Karanlığın avlusundaydım, yine uykusuz kaldığım gecelerden birinde konaklamış, soluk kaldırımlı dünyamın yollarında kaybettiğim beni arıyordum. Ağzımdan istemsizce çıkan her sözü bir uçurtmanın ucuna bağlayıp, doğruluğunu gökyüzünde tartmak istiyordum. Gökyüzü sonsuzdu ya... Kesin halimden anlardı... Düşünürken seni dalgın dalgın, uçuruma dökülen cümlelerimi ayaklarıma dolardı. Sonra da bir rüzgar estirirdi derinden... Verdiğim sözler boğazımın köprüsünden atlardı.
İçime serpilen pişmanlık suları büyük bir göl yatağı oluştururken, bu gönlüm neden hep deliler gibi sana susardı?
Yokluğun zaten üzerime dikilmiş bir kaftandı, şimdi ben senin olmadığın bir dünyaya alışmaya kalksam dikişlerim gerilip, teker teker patlamaz mıydı?
Kurşun kalemimi elime alıp temiz sayfalarıma seni döşerken, dışarıda öyle sert bir rüzgar raks ediyordu ki, camımdan içeriye bile geçiyordu esintinin uğultulu sesi. Beyaz perdemin ucundan tuttuğumda, dışarıdaki ayazın kızgınlığı cam altından gövdeme vurmaya başlamıştı. Perdeyi tam aralayacakken annem odama oskarlık bir giriş yaptı.
"Güzelim, müsaitsen seninle biraz konuşalım mı?"
Elimle gelmesini işaret ederken, "Sen geceleri konuşmayı hiç sevmezdin..." dedim tek kaşımı kaldırarak. "Yoksa babamla ilgili önemli bir haber-"
"Babanla alâkalı değil..." dedi sözlerimi durdurarak. "Sadece... Seninle biraz konuşacağım."
"Başla," dedim elimle acele etmesini isteyen bir hareket uygulayarak. "Seni dinliyorum."
"Galiba bugün dil ve anlatım sınavı olmuşsunuz, Gülsüm hocandan bir telefon aldım."
"Evet olmuştuk, ama..."
"Sadece büyük ünlü uyumu ile ilgili soruları doğru yapmışsın ve birkaç tane de istisna ulama." dedi benden böyle bir şeyi hiç beklemediğini belli eden bir bakışla. "Duru... Acaba annene anlatmak istediğin bir şey var mı?"
"Adam akıllı çalışamadım ki..." dedim başımı eğip ellerimle oynarken. "Kaç almışım?"
"Anneye yalan söylenmez. Ben kızımı tanımıyor muyum sanki? Sen bu dersten hayatta kalmazdın."
"Hadi be... Kaldım demek..."
"45 almışsın..." dedi annem eğik başımı elleriyle kaldırarak. Ardından usulca saçlarımı okşamaya başladı. "...o çocuk değil mi? Hani sen hastanedeyken benimle telefonda konuşan... Sarışın bir şey..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARANLIĞIN ELASI
Roman pour Adolescents"Dokun," dedin parmaklarımı yanağına tutarken. "Yüzüme dokunmak istediğini biliyorum." Ben aniden gerildim. Sen içtenlikle gülümsedin. "Bak..." dedin parmaklarımı üç ufak çizgine dokundururken. "...üçü de senin için çıktı Duru Seçkin, yüzüme dokunma...