36. Bölüm "Tutsak"

595 36 61
                                    

Yeni bölümü henüz kimse okumaya başlamamışken, önemli bir notumu derhal takdim etmek istiyorum. İlk defa, bu kadar uzun zamandır bölüm yayımlamadım. Derslerimin yoğunluğundan dolayı oldukça uğraştırıcı bir dönem geçirdiğimi bilmenizi istiyorum. Sadece sınavlarım değil, aynı zamanda bir sürü dikim uygulamalarım da vardı. Bu yüzden bölümü geç yayımlamak zorunda kaldım. Zaten erken yayımlamış olsaydım, kesinlikle içimde bir kurt dolanıp dururdu sürekli.

Ben de mantîken bunu istemedim.

İlhamım yine bir yerlere kaçıp saklandı hep şu zaman diliminde ve o olmayınca da hareket eden kalemimden hiç dokunaklı cümleler çıkmadı. Ben de bölümü, abartısız bir şekilde, en az üç kez, baştan aşağı düzenledim. Gerçekten, çok yorgun ve bitkinim arkadaşlar. Bu yıl, öğrencilik hayatım öyle stresli geçiyor ki... Ben bile hayret içerisindeyim.

Belki bilmeyenleriniz vardır diye söylüyorum bunu; koyduğum fotoğrafın temsili Titanic filminden, Jack ve Rose. Ben bu ikiliyi nedense Sarp ve Duru'ya çok benzetiyorum. Belki de bu filme olan tutkumdandır, bilemiyorum. Ama izlemeyenlere rahatlıkla tavsiye edebilirim. Çünkü bana göre dünyadaki en güzel film bu. Ne kadar izledim... Sayısını bile hatırlamıyorum.

Şimdi...

Bölümün içeriğine gelirsek;

Yeniden uzun bir bölümle karşınızdayım ve beklediğinize değecek bir bölüm yazabilmek için cidden çok emek harcadım. Olaylarla başlayıp, kötü bir sorun kalmayacak şekilde bitirdim. Bu kitap küfür ya da argo içermesin istiyordum; yazarlığa bu şekilde yüksek bir adım atmıştım. Ama sanırım, çok kaba ve göze batan kelimeler olmaması takdirinde kullanmamın bir sakıncası yok. Sarp tiryakileri okurken eğlenebilir ama Rüzgar hayranları için üzgünüm ki aynı şeyi söyleyemeyeceğim.

Yine de, her şeyin en güzelini düşündüm.

Şarkı olarak Jojo'nun 'Too Little Too Late' adlı parçasını öneriyorum. Küçükken çok fazla dinlediğim bir parçaydı. Ayrıca Jojo da idolümdü. Ama şimdi sorsanız, şüphesiz Jessie J derim, orası apayrı. O kadın benim gözümde bambaşka be. Neyse, konuyu daha fazla saptırmadan olay bölgesinden ayrılıyorum.

Hepinize keyifli okumalar!

Göz göz yutağımdaydı hâlâ yutkunuşlarım, bozuk kaset gibi takılıp kalmıştı soluk borumda. Hayıflandığım günlerim, bir sünger gibi etrafa çekilip gitmiş, yerine başıma boydan boya hörgüçlenen günlerim üşüşmüştü. Kahretsin, inanamıyordum! Hâlâ inanasım gelmiyordu. Teklif... Bana teklif mi etmişti? Ah, sonunda korkumla yüzleşecektim işte; ummadığım vakit yutağımın deryasına kadar gelmişti. Ben bu kadarını duymaya bile hazır değilken, onun isteği tüm direncimi yitirmeme sebep olmuştu. Bütün gece boyunca paranoyak gibi ağlayıp, "Bunu benden isteme!" demiştim aynanın karşısında. "İsteme Rüzgar..."

O... Sadece Rüzgar değildi. Onun öldürücü bir soğuğu vardı, bir defa üflese kalp atmaktan bile vazgeçerdi. Ama... Hep kendine esip gürlediğinden kimse bir zarar görmüyordu. Kalbi sıcacıktı ama o kendini düşünmeden, canı pahasına hareket ediyordu. Kendini acımasızca öldürebilendi o; sırf başkasına eziyet etmemek için kendi kendini parçalayan cesur yürekli bir insandı.

"Ben bekliyorum... Hiç gelmeyecek olsa da, hiç sevmeyecek olsa da bekliyorum. O, gözlerimin önünde ona eriyip biterken bile ben içimdeki gitmeyen o küçük umutla birlikte bekliyorum onu... Kahretsin, o kadar istiyorum ki beni görünce kalbinin hızlanmasını... Bariz aptalım ama ben o ritmin sahibi olmayı bile bekliyorum. Galiba onu beklemekle geçip gidecek bu ömrüm."

KARANLIĞIN ELASIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin