18. Bölüm "Hastane" (Part 1)

432 50 64
                                    

Tik tak!

Tik tak!

Saatin aynı hızda birbirini takip etmesiyle, yerimde huzursuzlanarak kıpırdandım. Gözlerimi açmaya korkuyordum.

"Uyanıyor." dedin çok yakınımdaki sesinle.

Yavaşça göz kapaklarımı açarken, ilk önce senin nur saçan ışıklı yüzünle karşılaştım. Rüzgar da, karşımdaki deri, siyah kanepeden kalkarak soluma geçti.

"Bizi çok korkuttun." dedi Rüzgar gözlerini ovarken.

Uykusundan hiç ödün vermeyen Rüzgar'a karşı şaşkınca baksam da, ikinize de minnettardım.

"O haplarını kendi ellerimle sömüreceğim." dedin yüzüme sinirle bakarak. "Şu haline bir bak Duru!"

"Sakin olun, ben iyiyim." dedim sesim ölü gibi çıkarken.

Başını olumsuz anlamda sallayıp hiç samimi gelmeyen bir bakışla sahiplendiğin pastel renkli koltuğa oturdun. Rüzgar da ayakta durmayarak, diğer yanımdaki mavi gül desenli koltuğa yayıldı.

"Ne zaman çıkacağım buradan?"

Bana sert bir imayla bakarak, koltuğa başını geri yasladın.

"Bugün, buradan çıkışın yok."

"Annem ne olacak?" dedim divane görüntümle.

Babam da olmayınca, annem iyice tedirginleşmişti bana karşı. Hep üstüme titrerdi. Mutlaka, iyi olduğumu ona haberdar etmeliydim.

"Her şey kontrolüm altında." dedin belirsizleşen sesinle. "Bu arada, annenin adı neydi?"

"Şerife." dedim hafifçe kıpırdarken.

"Hay aksi!" dedin yüzünü ekşiterek. "Şermin teyze dedim."

Küçük bir gülüş yâd ederek, yastığa başımı yasladım.

"Annen, evde olmadığını söyledi." dedin ağzının bir kenarı havaya kıvrılırken.

"Biliyorum, şu an Kütahya'ya varmak üzeredir." dedim başımın ağrısını tınlamayarak.

"Sesi üzgün geliyordu." dedin boynunu kaşıyarak. "Neden Kütahya'ya gidiyor peki?"

"Babamı görmek için." dedim solgun yüz ifademle. "Babam, cesedini kendi memleketine gömmemiz için bir vasiyette bulunmuştu. Bu yüzden, hafta sonları babamı görmek için Kütahya'da halamlarda kalıyoruz."

Bir müddet, ağzının aralanışını izledim. Ardından sola doğru kafamı çevirdiğimde, Rüzgar'ın yüzüne sürttüğü eller, yüzünü yalayıp yutarcasına bir nem tabakası oluşturmuştu. Odada ölüm sessizliği oluşunca, Rüzgar konuşmak için yeltendi.

"Annene, iyi olduğunu söyledik."

"Pekâla, ikinize de teşekkür ederim."

Yastığın üzerindeki dağınık saçlarıma dokunduğumda, feci bir görüntü yarattığını düşünerek karamsarlaştım. Yerimden kıpırdamaya çalıştığımda, başımın zonklaması umurumda değildi. Halim, korkunçtu!

"Cidden kalkacak mısın?"

Tek kaşını havaya kaldırmış, bana inanamayan bakışlar yolluyordun. Hastane kokusu iyice burnuma dolmuştu. Kalkmak için direnirken, kolumu tenhaca tuttun.

"Duru, uslu bir kız ol ve şu yatakta tepinmeyi bırak."

Ah, cidden şu lanet hastaneden ne zaman çıkacaktım? Karşımdaki duvarın üstünde duran saate baktığımda, çıkardığı uyuz sesi duymamak için kırasım gelmişti. Hatta başım çatlamak üzere olmasaydı, üzerine çıkıp bir güzel tepinirdim.

KARANLIĞIN ELASIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin