İnsan, bazen bir bakışıyla karşısındaki kişiyi yönetebilirdi. Bazen buz kadar sert, bazen ise yeni doğmuş bir bebek kadar masum bakıp, karşısındaki kişiyi çelişkide bırakabilirdi.
Büyük bir çelişkideydim.
Rüzgar bana öyle bir bakıyordu ki, ağzımın içine düşen kelimeler sanki dilimde topaklanıyordu. O, Rüzgar'dı işte. Acıyı göz kapaklarında taşırken bir bakış yâd edip dilimi yumağa çevirebilirdi. Ama her halükârda beni yönetemezdi, sadece çelişkide bırakabilirdi.
Dilim; dolansa da, düğümlense de bu böyleydi, değişemezdi. Tam ağzımı oynatmıştım ki, beni sözleriyle durdurdu.
"Sakın inkâr etme Duru, Sarp'a nasıl baktığını gördüm." dedi net bir sesle. "Bana hiçbir zaman öyle bakmayacaksın, değil mi?"
Yutkunmak hiç bu kadar zor olmamıştı. Boğazım öyle bir kurumuştu ki, sadece acıyı içine çeken kahve gözlerden, gözlerimi çekerek tepki verebilmiştim.
"Bana öyle bakmanı o kadar çok isterdim ki..." dedi gözlerini yumarak. "Sarp şarkı söylerken, onu nefes bile almadan dinliyordun. Sana sarıldığı zaman, gözlerin tıpkı dolunay ışığı gibi parıldıyordu. Duru, bunları sadece ben gördüm, sadece ben! Sarp'ın hiçbir şeyden haberi yok!"
Yüzüme doğru kükreyince kendimi o kadar suçlu hissettim ki... O yutkunurken, ben sadece hareketlerini incelemekle yetiniyordum. Okulun bahçesinde, heykel gibi kalakalmıştım. Sanki kımıldasam, kendimi daha suçlu hissedecekmişim gibi geliyordu.
"Kimse anlamaz sandın değil mi? Ama ben anlarım. Sarp'ın görmesi gereken her şeyi ben fark ederim. O seni Çağla'ya benzetir..."
Duraksadı. Ağzından kaçırdığı için pişman gibi bakıyordu. Bir süre yüzümü dikkatlice inceledi. Sonra kaldığı yerden sessizce devam etti.
"Ben ise, tüm insanlardan ne kadar farklı olduğunu keşfederim."
"Onun beni Çağla'ya benzetmesi, fazla dokunmadı bana." dedim itiraf ederek. "Ama, bunun için sarılması... Sırf Çağla'ya benzediğim için bana sarılması dokundu. İşte beni tüm yaralayan bu!"
"Sen bizi mi dinledin?" dedi kaşlarını çatarak.
"Evet, tıpkı senin bizi izlediğin gibi."
Gözlerini üzerimden çekerek, yolda yürümeye devam etti. Ama ben yürümedim. Zaten iki elini ensesine koyup başını yukarıya diktiği için, istemsizce hareket ettiğini biliyordum. Tekrar yanıma geldi ve bir eliyle saçlarını yoluyormuş gibi ensesinden asıldı.
"Bana ne yaptın, Duru?" dedi yutkunarak. "Suçlamıyorum, gerçekten soruyorum. Bana ne yaptın sen?"
Bir an cidden Rüzgar'a ne yaptığımı düşündüm. İstemeden de olsa, onu bu hale getiren kişi bendim. Ama ona ne yapmıştım? Mantıklı hiçbir cevabım yoktu.
"Rüzgar..."
"Hayır." dedi yerdeki taşa tekme atarak. "Lanet olsun! Çok fazla etkileniyorum! Lütfen, ben duygusallaşırken adımla seslenme bana."
Sustum. Onu daha çok duygusallaştırmaktan başka bir işe yaramıyordum. Daha fazla benim yüzümden üzülmemeliydi. Başımı yukarıya kaldırarak derin bir nefes aldım.
"O kadar güzel seviyorsun ki..." dedim kendimi kendime.
Hâla gözlerim yukarıya bakıyordu. Zaten çok sessizce mırıldanmıştım. Beni duyacağını sanmıyordum bile.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARANLIĞIN ELASI
Teen Fiction"Dokun," dedin parmaklarımı yanağına tutarken. "Yüzüme dokunmak istediğini biliyorum." Ben aniden gerildim. Sen içtenlikle gülümsedin. "Bak..." dedin parmaklarımı üç ufak çizgine dokundururken. "...üçü de senin için çıktı Duru Seçkin, yüzüme dokunma...