Soğuk rüzgar, hafif kabaran saçlarımı dağıta dağıta önüme getiriyordu. Sana doğru baktığımda, üzerindeki siyah ceketinin zarif fermuarını yavaşça açtığını gördüm. Yüksekte olmasaydım tuttuğun fermuarı boğazına kadar çekmen için, her ne gerekiyorsa yapardım ama şu an önümde duran koyu demirliklere sımsıkı tutunduğum için seni engellemeyi başaramıyordum. Yine de müdahale etmek için sana doğru bir adım kaydım ama bu seni daha da hızlandırmıştı.
"Çıkarma." dedim kaşlarımı çatarak.
Beni duymamazlıktan gelerek, o meşhur ceketini omuzlarıma astın. Göz kararıyla üzerime kondurduğun deri ceketin, zayıf bedenimi soğuğa karşı oldukça yalçın kılmıştı. Ama bu sefer de içim üşümeye başlamıştı, sen donacaktın çünkü. Hafif bir şekilde omuz silkerek söylendim.
"Sarp, alır mısın şu ceketini üstümden? Üşümüyorum ben."
"Hiç kendini yorma, çünkü almayacağım Duru."
Sesindeki erkeksi ifade, kuru kemiklerimi inim inim sızlatmaya yetmişti. Sen adımı böyle güzel seslenince, o kadar tatlı gelmişti ki adım gözüme... Daha önce adımı seslenenlere hiç dikkat etmediğimi yeni anlamıştım.
"Sesin çok güzel." dedim hazır zihnimde canlanmışken.
Gülümsedin, gülümsedim. En azından sesini güzel bulduğumu söylediğim için rahat bir nefes almıştım, içimde kalmamıştı.
"Bana, sesini neden gizlediğini söylememekte kararlı mısın?" dedim başımı eğerek.
Bana mı bakıyordun acaba? Kafamı eğdiğim için, saçlarımdaki yoğun dalgalardan büyük bir tutamı iki yanıma düşerek, yan görüşümü engellemişti.
"Gerçekten, bunu bilmek istiyor musun?"
"İstiyorum." dedim cesurca başımı kaldırırken.
"Çünkü, Çağla bana her zaman şarkı söylemenin kendini mutlu ettiğini söylerdi." dedin ve anlık bir duraksama yaşayıp konuşmaya devam ettin. "Çağla'nın mutluluğuna mani olmaktan ve sesimi kendine rakip görmesinden korktum."
Bedenimde hızla yayılan bir sızı belirirken yutkunmama engel olamadım. Akıl belleğimde beni delicesine sömüren bir adet soru dirilmişti ve ben ne kadar kovarsam kovayım, gitmemekte karar kılmış gibiydi. Acaba sorduktan sonra, canım yanar mıydı? Yanarsa ne kadar yanardı? Kendi canımı, kendi sorularımla sınıyordum resmen. İnsan, cevabını duymaktan korkacağı bir soruyu neden sormak isterdi ki? Gözlerimin üstüne çivi çakılmış gibi tuhaf bir acı hissettiğimde, çoktan yüzümü sana dönmüştüm.
"O bestelediğin şarkıların içinde Çağla var, değil mi?"
Derin bir iç çektiğini hissettim. Hissetmek, hiç bu kadar acı dolu olmamıştı. Ağzını kıpırdatırken, tam olarak odak noktam olmuştun.
"Bütün şarkılarımı Çağla için besteledim Duru. Şarkılarımı, hep onu hissederek yazdım." Güldün. "En çokta ne hoşuma gidiyordu, biliyor musun?"
Ne sinirliydin, ne de sakin. Ortasını bulmayı başarmıştın. Sadece, biraz donduğunu hissetmiştim. Üşüyordun.
Ama ben?
Ölümcül cümlelerinde boğulmak üzereydim sanki. Son çırpınışlarımı feda ediyordum senin için.
"O bir kere gülümsüyordu ve tonlarca güzel cümle, tam o an aklımın köşesine sıra sıra diziliyordu. Ama şimdi, ona bakmaya dahi korkuyorum. Ben artık, ne hissettiğimi bile bilmiyorum. Kuru bir çiçek ne kadar yaşar ki? Benim cümlelerim kurudu artık."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARANLIĞIN ELASI
Genç Kurgu"Dokun," dedin parmaklarımı yanağına tutarken. "Yüzüme dokunmak istediğini biliyorum." Ben aniden gerildim. Sen içtenlikle gülümsedin. "Bak..." dedin parmaklarımı üç ufak çizgine dokundururken. "...üçü de senin için çıktı Duru Seçkin, yüzüme dokunma...