Mutluluk, kısa ziyareti seven bir misafir gibiydi. O her zaman, kendisiyle iki muhabbetin belini kıranlara ve bir şeyler servis edenlere karşılık, şirin bir göz kırpardı ve herkes bir anda kendini mutluluk bahçesinin rengarenk çiçeklerinin arasında bulurdu. Ama hiç kimse, onun kalıcı bir misafir olmadığını düşünemezdi. Mutluluk kapıyı çarpıp çıktığı anda, onu ağırlayan insanların bahçelerindeki tüm çiçeklerin rengi sararıp solardı ve köklerindeki kabarık tomurcuklar bir bir çürürdü.
Acaba mutluluk bahçeleri gözyaşlarıyla sulansaydı, ölü çiçekler tekrar canlanır mıydı?
Öğle arasını bitireli yarım saatten fazla oluyordu. Ama hiç iştahım olmadığı için, sıramda güzelce mayışmıştım ve elimin tersini ağzıma tutup esnemeyi tercih etmiştim. En azından Rüzgar'ın bana yaklaştığını fark edene kadar, böyleydim.
"Duru." dedi endişeli bir sesle. "Biraz konuşalım mı?"
Yayıldığım sıranın üzerinden hafifçe kalktığımda, yeniden elanın koyu tonlamasını üzerimde hissetmiştim. Rüzgar'ın, koluma dokunduğu elinin sıcaktan kaynadığını fark edince bir an uykum açıldı. Avuç içi feci halde yanıyordu.
Ela gözlerin, hâlâ üzerimdeydi.
"Tamam." dedim belirsizleşen sesimle yerimden kalkarak.
Sınıftan dışarıya doğru yürürken, kendimi çok tuhaf hissetmiştim. Rüzgar'ın benden uzak durmasını isterken, şimdi kendi isteğimle yanında yürüyordum. Bu, bence bir ayrıcalıktı.
"Burcu seni kıskanıyor, Duru."
Ah, tamam. Burcu ile aramızın iyi olmadığını zaten tüm sınıf biliyordu ama beni kıskandığına inanasım da gelmiyordu. Neden beni kıskanacaktı ki? O, saçlarını bir dokunuşuyla ahenklendirip, erkekleri baştan çıkarabiliyordu. Ayrıca okul eteği üzerine tam oturduğu için, bir kıvırtmasıyla sınıftaki çoğu erkeğin dikkatini fazlasıyla çekiyordu.
Allah affetsin, benim bile gözüm kayıyordu.
"Beni neden kıskansın ki?"
Rüzgar, bu zamana kadar hep Burcu ile sıkı fıkıydı. Onu bana savunması gerekmez miydi? Bu tavrı beni şüphelendirmeye başlamıştı. Okulun bahçesinde yürürken konuşmaya başladı.
"Neden mi?" dedi sersem bir gülüş yâd ederek. "Çünkü çok başarılısın, konuşurken kurduğun cümleler çok vurgulu, yüzündeki ciddiyetten ne hissettiğin bile anlaşılmıyor. Ayrıca sınıf başkanısın. Daha saymamı ister misin?"
Bu muydu? Yüzümde kahrolmasını istediğim bir sırıtma meydana geldi. Buna kendi inanıyor muydu acaba?
"Say." dedim alay ederek.
"Çok etkileyicisin. Hani, aniden bir kahkaha koparıyorsun ya, işte o zaman dişlerin bir başka güzel gözüküyor gözüme. Ve çok güzelsin. Sana seslenenlere ani bir bakış attığın zaman gözbebeklerin kocaman oluyor, tam o anda seni gözlerinden öpm..."
"Rüzgar." dedim durmasını arzuladığım sesimle.
Anlayışlı davranarak, eliyle ağzının üzerine bir fermuar çekti. Gözleri afacan çocuklar gibi yere kaydığı zaman, aklını yeni bir konuyla kurcaladığını anlamıştım.
"Saçlarını neden topladın?" dedi yüzüme bakarak.
Yönelttiği soru karşısında, bir süre cevap vermeden yüzüne baktım. Ardından konuşmak için yutkundum ama Rüzgar'ın elini saçımda hissedince sessiz kalmaya devam ettim. Mavi lastikli tokamı hafifçe asıldığında, saçlarım kendiliğinden gevşedi. Ben olduğum yerde kalırken, saçlarım hücumla omuzlarıma düştü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARANLIĞIN ELASI
Teen Fiction"Dokun," dedin parmaklarımı yanağına tutarken. "Yüzüme dokunmak istediğini biliyorum." Ben aniden gerildim. Sen içtenlikle gülümsedin. "Bak..." dedin parmaklarımı üç ufak çizgine dokundururken. "...üçü de senin için çıktı Duru Seçkin, yüzüme dokunma...