Kalbim hızla çarparken, apar topar kollarının arasından sıyrıldım. Yanaklarımın kızardığını hissettiğimde, konuşmakta oldukça güçlük çekmiştim.
"Teşekkürler."
"Önemli değil." dedin sesini incelterek. "Nereye gidiyordun öyle?"
Minik arkamdan kolumu çekercesine tuttu.
"Duru ile ufak bir işimiz vardı." dedi gözlerini benden almadan. "Ama tek başıma da halledebilirim sanırım. İsterseniz siz sınıfa çıkın."
Yüzümü sana döndüğümde, sen de anlamsızca bana bakıyordun. Üzerimden çektiğin gözlerini, Minik'e kitleyerek cevap verdin.
"Bana uyar."
Minik gözlerindeki imayı hiç azaltmadan, bana bakmaya devam ediyordu.
"Tamam." dedim Minik'den gözlerimi çekerek. "Gidelim o halde."
Yüzüne gülümserken, hiç bu kadar zorlanmamıştım. Beraber sınıfa yürümeye başladığımızda, nihayet ağzımdan sağlam bir cümle çıkarabilmiştim.
"Rüzgar nerede?" dedim merak etmesemde. "Derse de girmediniz."
"Birileri beni mi merak ediyor?" diyen ses, kesin olarak arkamdan gelmişti.
Kafamı çevirmeden önce, saçlarımdan bir tutam çekildiğini hissetmiştim. Saçımı tutarak kurtardığımda, Rüzgar'a doğru döndüm. Tam konuşacağım sırada, Rüzgar'ın dudağındaki uğursuz renkli kanı görerek, kusma derecesine gelmiştim.
"Dudağına ne oldu?" dedim şaşkınca.
Bakışlarım, ikinizin de odak noktasıydı artık. Tam sen konuşmak için yeltendiğin sırada, Rüzgar'ın sesi seni durdurmuştu.
"Küçük bir kaza." dedi çarpık bir gülümsemeyle. "Bu kadar merak edeceğini bilseydim, daha önceden gelirdim."
Rüzgar'a, gözlerimi devirerek, içimden çıkmaya hazırlanan korkunç canavarı kovaladım. Şimdi ne yeri, ne de zamanıydı. Bunu kim yapmıştı? Gerçekten ilgi konusuydu. Dudağını, eliyle silen Rüzgar'ın hali berbat görünüyordu. Eline bulaşan kan, vıcık bir görüntü yaratınca, dayanamayıp çaresiz bir cümle kurdum.
"İstersen yardım edebilirim."
Sözlerime oranla bakışları irileşen Rüzgar bana öyle bir baktı ki, bir an kendimi üç kafalı bir dev gibi hissetmiştim. Gözlerim, korkakça Rüzgar'ın yüzünde gezinirken, bakışını değiştirip konuşmaya başladı.
"Benimle gel." dedi Rüzgar işaret parmağıyla beni çağırırken.
Rüzgar'ın arkasından giderken, göz ucuyla sana baktım. Bulunduğun yerde kimsesiz kalmış, arkamızdan bakıyordun. Küçük bakışlar çerçevesinde, kafamı çevirmekle yetindim. Rüzgar'ın pis sırıtışları her ne kadar şuursuzca olsa da, içimde ona yardım etme hissi uyanmıştı. Gerçekten hali iyi görünmüyordu.
Düşüncelerimden arınmama, koridorun karanlığı yardımcı olmuştu. Rüzgar cebinden kalın bir anahtar çıkararak, kapının kilidine götürdü. Kapıyı biraz zorladığında, çoktan aralanmıştı.
İçerisi bebe mavisi kanepelerle döşenmiş, pencere kenarındaki taze leylak kokusu burnuma esmişti. Zemin katının ilk güzelliğini, bugün burada keşfetmiş bulunuyordum. Rüzgar kahverengiye kaçan çekmeceyi eşelerken, eline bir tentürdiyot şişesi ve bir tutam pamuk almıştı.
Malzemeleri yavaşça elime kondururken, elimin Rüzgar'ın eline değmemesi için çaba sarfetmiştim. Usulca kanepeye oturmasını sağladığımda, hizayı sağlayacak biçimde karşısına çömeldim. Pansuman yapmaya çabalarken, elimin titremesini umursamıyordum bile.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARANLIĞIN ELASI
Novela Juvenil"Dokun," dedin parmaklarımı yanağına tutarken. "Yüzüme dokunmak istediğini biliyorum." Ben aniden gerildim. Sen içtenlikle gülümsedin. "Bak..." dedin parmaklarımı üç ufak çizgine dokundururken. "...üçü de senin için çıktı Duru Seçkin, yüzüme dokunma...