Derse fena halde kendimi kaptırdığımı, hocanın cırtlak sesini duyduğumda anlamıştım. Tüm sınıftakiler tek bölgeye odaklanırken, geç kalmamın verdiği tedirginlikle ben de aynı yöne doğru baktım.
"Hey! Sana söylüyorum, adını söyle çabuk."
"Rüzgar. Ama sen bana fırtına de."
Sınıftan bir gürültü cümbüşü koparken, duyduğum sözler karşısında gözlerim fal taşına dönüşmüştü. Rüzgar'ın sırasına yayılışı o kadar rahattı ki, hocanın lav ateşine dönen gözlerini 10 metre öteden de görebilirdim.
"Küstah! Çabuk dışarı çık."
Hemen yerinden doğrulan Rüzgar, gözlerini üzerime dikerek sırasından kalktı. Sınıftan dışarı çıkacağını zannederken, aksine Rüzgar hocaya doğru yaklaşıp bir şeyler uğuldamıştı. Hocanın çatık kaşları öyle bir hal almıştı ki, sanki tüm sınıf dışarıya çıksak, kızmayacak gibiydi. Rüzgar, sersemce gülümseyip yerine oturunca, ona anlamayan gözlerle bakıyordum. Hoca, bir kelime dahi etmeden derse geri döndü ama artık derse kendimi verebileceğimi zannetmiyordum.
"Cesaretli çocuk." diyerek bütün ihtişamınla bana baktın.
"Bana onu övme." dedim yüzümü buruşturarak. "Yine babasını ön plana attığını biliyoruz. Ayrıca cesaretli değil, tam bir densiz. "
Nihayet sınıftan çıkma işlemi gerçekleşmişti. Aslında zil çalalı bir dakikayı aşıyordu ama kimse yerinden kıpırdamadan, hocanın talimatını beklemişti. Bunların arasında, pekâlâ ben de vardım.
Yerimden kalkarken oldukça sert bir ifade kullanmış olacağım ki, bana tedirgin gözlerle bakıyordun. Aldırış etmeden, Minik'in yanındaki boşluğu fırsat bilip oturdum. Ön sıraya tekrar oturduğum için kendime yabani gelsem de, söylediklerinde haklı olman kendime verdiğim sözü çiğnemeye yetmişti. Tam önümden Mete ile çıkıp giderken, az önce sana attığım ters bakışlar bir anda yumuşamıştı. Neden bu kadar karşı konulmazdın ki?
"Hadi yanıma gel artık, özledim." dedim Minik'in çantasından asılırken.
"Tamam, dur." dedi Minik tüm gücünü sırıtışında toplar gibi. "Ne o, yoksa yeni sıra arkadaşından memnun değil misin?"
Kafamı iki yana sallayarak, bana bakan maviliğe olumsuz bir ifade yolladım.
"O farklı, onu geçmen gerekiyor."
"Tamam pekâlâ." dedi ellerini havaya kaldırarak. "Pes ediyorum."
"Gel buraya." dedim kollarımın arasına alarak.
Yerimize sarılır bir vaziyette geçtiğimizde, kapıda bir çocuk belirdi. Sınıfa görkemli bir giriş yaparken, onu bir yerde görmüş olabileceğimi düşünüyordum. Siması hiç yabancı gelmiyordu fakat iyi biri olduğu konusunda kendimi sineye çekmeliydim.
"Sarp okula geldi mi?"
"Evet, dışarıya çıktı." diye atıldı Burcu.
Onu tanıyor olmalıydı. Zaten okulda kimi tanımıyordu ki?
"Bu kağıdı ona verir misin?"
"Veririm. Ne yazıyor?"
Burcu'nun eline geçen kağıda haince bakıyordum.
"Sakın açmaya kalkışma. Sarp'a ver, okuyunca anlayacak zaten."
Burcu uygun adımlarla başını sallarken, kağıdı incelemekten kendini alamıyordu. Sırasının altına yerleştirdiği kağıdı özenle taşımıştı. Ardından sıradan kalkarak arkalara kurulan Serra'nın yanına geri yöneldi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARANLIĞIN ELASI
Roman pour Adolescents"Dokun," dedin parmaklarımı yanağına tutarken. "Yüzüme dokunmak istediğini biliyorum." Ben aniden gerildim. Sen içtenlikle gülümsedin. "Bak..." dedin parmaklarımı üç ufak çizgine dokundururken. "...üçü de senin için çıktı Duru Seçkin, yüzüme dokunma...