GÜLÜMSEYİN ACILARA

246 23 16
                                    

Bayanlar ve baylar, ben yine hikâyemizin ön bölüm kesitlerini kucaklayıp getirdim sizlere. Bir arkadaşıma bahsetmiştim, havada asılı kalan bir cümleydi. Bu bölüm, Arya ve Caner ilişkisini yazıp kafasındaki tüm soru işaretlerini bir bir sileceğimi söylemiştim.

Olmadı.

Bölüm fazlasıyla uzun oluyordu, tabi bunun yanında gözlerinizin su gibi olabilme ihtimali de vardı ve sizin de bileceğiniz üzere, geçen bölümden sonra yeniden bir olay örgüsünün içerisine dalmak zihninizi yorup, düşüncelerinizi zedeleyebilirdi.

Ne iyi ki, okuyucularım bu bölümde hiç üzülmeyecek. Çünkü çiçeği burnunda olan çiftimiz, gelecek bölümün neredeyse tamamını kapladı. Ben de bir güzellik yapıp, Duru & Sarp bölümü ilan ettim bu bölümü. Gerçekten olay örgüsü bu sefer hiç yok, sadece onlar olacak ve onları okuyan bizler olacağız. Meraklanmayın, her şey yazar Melek'in kanatları altında.

Biraz da onlar mutlu olsun. 😊

Şimdi, şöyle bir durum var arkadaşlar. Ben Allah'ın izniyle kitabımı basmak istiyorum bittiğinde. Zaten hepimiz de KARANLIĞIN ELASI'na sayılı bölümler kaldığını görebiliyoruz. Ki benim en büyük hayalimdi bir gün yazar olmak. Buraya, tıpkı kırılmış bir ayna gibi paramparça geldim ve bütün yıkık dökük parçalarımı toparlamış bir halde yavaş yavaş gidiyorum. Fotoğrafta gülümseyen çifti tanımayanlar için de dile getirebilirim ki, TITANIC filminin, Rose ve Jack'i.

O filmin uğruna, bir kitap bitiriyorum.

Gerçek şu ki, aslında aynalarla anlaşmayı hiç beceredim ben, sanırım onları hep kendime benzettiğimden. Özellikle de geceleri sevmedim, sevemedim. Uyurken de ters çevirirdim hatta hepsini. Nedense kendimle yüz yüze gelmeyi sevemedim hiç, tıpkı sizlere hikâyemin ilk bölümünde bahsettiğim gibi; aynaların yüzüne bile bakmamak, Duru'yla ikimizin ortak özelliği.

Fakat, her şeye rağmen ben bir aynayım ve benim karşıma tanıdık, tanımadık bir sürü insan geçti. Kimileri gülümsedi. Kimileri ağladı. Ben en çok ağlayanları sevdim. Çünkü onların tebessümleri de tıpkı gözyaşları gibi acı kokardı.

24. Bölüm'de, Duru ağlaya ağlaya saçlarına kıymak isterken, onun karşısında dimdik duran boy aynası bendim belki de, kim bilir?

Sizin de gülümsemenizin altında türlü türlü acıların yattığını biliyorum. Çünkü hepiniz burada, benim kalemimin başucundasınız. Ayrıca fedakârsınız da, mesela benim kalemim bir gün ihtiyarladığında ona baston verebilecek okuyucularım olduğunu biliyorum, bu gerçekten gurur verici bir şey.

Tabi ki benim aynaları sevmiyor olmam, aynalara kötü bir görüntü katmamalı. Aynalar cinayet işlemez. Ne olursa olsun, bunu unutmayın. Çünkü onlar kırmaz, kırılırlar. Ki bir aynanın parçasıyla canına kıymak isteyen insanların, kendi veballeri uğruna aynalara katil damgası vurması olanaksız.

Sizden istediğim şu: Bir gün aynaya baktığınızda beni de hatırlayın. Ama görünüşümden bahsetmiyorum tabi, sadece hafızanızda bir yerde bulunayım. Çünkü ben, kendi aynamın parçalarını hiçbir zaman unutmayacağım.

Söz. Kırık ayna sözü.

~~~

"Ve o gün bir ayna kırıldı, parçalarından kitap yazıldı."

~~~

Hepinizi çok özledim ulan.

Tek tek hangi şehirlerde yaşadığınızı bilmek istiyorum. Bana bir iyilik yapıp, bu pasaja şehrinizin adını yazar mısınız? Belki ileride o yorumlarınızla bir liste çıkarabilirim, küçücük bile olsa.

Bir de ben sizin serili kitaplara karşı olan bakış açınızı hiç bilmiyorum, ama size söylemek istiyorum ki ben bu hikâyeyi ilk ve son kitabım olarak çıkarmak istiyorum, serisiz bir şekilde. Aslında ben daha çok özel olmasını istiyorum galiba; yani tek olsun, tam olsun meselesi. Kısa ve öz gibi. Uzatmayı hiç düşünmemiştim, ta ki son zamanlarda bu konuyu hafızama montelemeden önce...

Şimdi bu hiķâye uzatılırsa çok daha iyi sindirebileceğiniz hadiseler var, sizin de gördüğünüz üzere. Ve ben harika bir kurgu sunabilirim önünüze. Kaldı ki zaten benden sıradan bir şey beklenemez. Mutlaka dört gözle bekleyeceğiniz bir yenilik yaparım.

Ve sırf bu yüzden hikâyemin ucu açık bir şekilde son bulacağını garanti edebilirim sizlere. Yani öyle bir sonu olmalı ki bu kitabın... Hem bitmiş gibi, hem de daha yeni başlıyormuş gibi bir hava katmalı bizlere. Ama şimdi biraz soluklanalım, çünkü buna karar vermek için henüz erken. Eğer sizin de görüşleriniz varsa bu konuyla alakalı, buyurun efendim, benim kulağım hep sizde. ^^

Unutmadan, bu bölümde tahmin etmenize hiç gerek yok, çünkü onlar kendilerini belli ediyor. Üstelik yukarıda da belirttiğim üzere, diyalogların içerisinde çifte kumrularımız neredeyse hepsi.

***

41. Bölüm "Çırpınış"

"Ben seni gülüşünden tanıyorum. Gülseydin yeterdi bana."

***

"Ama onlar da gülümsesin."

"Kimler?"

"Yıldızlar!"

***

"Duru."

"Ne?"

"Sekizinci soru..."

***

"Daha önce biriyle dans ettin mi?"

"Ettim."

"Kiminle?"

"Onunla."

***

"Yüzünün yeni haline bakılırsa artık hasta değil, doktor olur sana!"

***

"Onların, senin gülümsemeni kıskanma ihtimallerini düşündün mü hiç peki?"

"Kesinlikle hayır. Hem, karşı cinsim gülüşümü neden kıskansın ki?"

"Farklı olduğun için."

"Hiç sanmıyorum."

"Peki. O halde yarın Arya'ya gülümsemeliyim!"

***

"Yanıma neden oturdun?"

"Hah. Ben Mete'nin hemen arkasına ve Sarp'ın da çarprazına oturdum. Yanına oturmadım."

***

"Unuttukların, hatırlanmaya değer başkanım."

"Bağışla beni kaptan, ama seni şu anda gerçekten, hiç anlamıyorum."

***

"Bunları ne zaman yazdın?"

"Saatler kalbimi, kalbim seni kovalarken..."

***

"Sen de gülümse, bugün gülümsemek için güzel bir gün."

***

Ön bölüm sonu. 😄

KARANLIĞIN ELASIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin