Bölüm:7

33.2K 1K 120
                                    

DÜZENLENDİ 

-


'' Öz güvenini ve becerilerini çok iyi biliyorum Pars. Asla seni küçümsemedim senin beni küçümsediğin gibi. Yalnız atladığın bir şey var. Benim tecrübelerim. Buraya kadar kolay gelmedim o yüzden tek bir videoyla tahtımdan indiremezsin beni.'' dedi. Ahmet denen adamın iyi biri olmadığı belliydi fakat olgun olduğu kesindi.

Pars ellerini cebinden çıkarıp yüzündeki gülümsemeyi yok etti. Sakinliğini gerilere atıp vahşi ifadesini -ki yüzüne en oturan ifade oydu- gözlerine kadar yerleştirdi.

'' Girdiği her işte başarısız olmuş bir insana bu kadar güven veren şeyi merak ediyorum. ''

Ahmet Özbek denen adamın yüzü sinirle kaplandı. Kendinden yaşça küçük Pars'tan yediği laflar hazımsızlığa sebep olacak gibiydi. Vücudunun aksine sözleri hala sakinlik içeriyordu.

'' Gerçekten yapmak istemediğim şeylere zorluyorsun beni Pars. ''

'' Sana görmek istediğimi söylemiştim. ''

Sen istedin der gibi yüzüne yerleştirdiği çarpık gülümsemesiyle telefonunu çıkartıp Pars'a uzattı. Pars ekrana bir süre baktıktan sonra telefonu yere gücünü dener gibi fırlattı. İçinde gördüğü şey her ne ise Pars'ı hiç görmediğim bir hale sokmuştu. Sinirden alnında ki damarlar atmaya başlamıştı bu net bir şekilde görülüyordu.

Omzuma yaptığı sert darbeyle beni geri ittikten sonra Ahmet Özbek'e bir yumruk attı. Beni korumaya çalışan Pars'tan aldığım darbe bugün aldığım ikinci darbeydi ve ağrılarım tekrar gelmişti.
Pars'ın darbesinden sonra silahlar çekilmiş ateşlenmeye hazır bekliyordu. Melih ve Kahraman yanımıza gelmişler önümde duruyorlardı. Etten duvar örülmüş gibi hissediyordum. Pars sinirle solurken zorla konuşuyordu dişlerinin arasından '' Ceren Ahmet ile git. '' dedi.

Bana seçenek bırakmıyordu. Pars ne olursa olsun benden vazgeçmezdi. Saçma bir düşünceydi ama her bir hücrem ile inanmıştım.

Kalbim girdiği savaştan mağlup ayrılmıştı. Beynim ise girdiği tehlikenin farkında olarak vücudumun ne yapması gerektiğini söylüyordu. Sonucunda titriyordum, gözlerim doluyordu, kalbim atışlarını dakikada bilmem kaça çıkarıyordu.

Ne Kahraman ne Melih arkalarına bakmadan arabalarına binip tek tek uzaklaşıyorlardı. Onların ardından korumalar Mahzen'e girip kapıyı kapatmayı unutmamışlardı.
Koca bahçede üç araba tanımadığım kocaman kocaman adamlar ve ben bir başıma kalmıştım. İstemeyerek yeni patronuma baktım. Dudağında oluşan yarayı umursamadan pişkin gülümsemesiyle beni süzüyordu.

'' Hangi arabaya geçeyim? '' diye sordum.

Ben terk edilmeye alışmıştım ve artık ölmek de zerre umurumda değildi. Bundan sonra oraya yada buraya sürükleneceksem yaprak gibi rüzgarımla iyi geçinmem lazımdı en azından artık canımın yanmaması lazımdı.

'' Bundan sonra sadece benim arabamda oturacaksın. Benim yanımda. ''

İndiği arabayı gayet net görmüştüm hiçbir şey söylemeden geçip arka koltuğa yerleştim. Gözlerimden düşen taneleri tutmayı bıraktım aynı anda. Sadece bir defa ve sadece burada ağlayacaktım, bir daha asla terk edildim diye ağlamak yoktu.

Gelip yanıma oturduktan sonra yüzüme düşen şekilsiz saçlarımı kulağımın arkasına yerleştirdi.
Bana dokunuşu tiksindiriyordu beni. Kim olduğu değildi önemli olan sadece benim istemediğim biri bana dokunuyordu.

'' Artık benim yanımda güvendesin. ''

'' Sen kimsin? '' dedim saçma sözleri üzerine. Cevap vermesine müsaade etmeden de devam ettim. '' Tehditle ve zorla götürdüğün birine böyle sözler söyleyemezsin. ''

MAFYAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin