28/05/2006
Phoenix kapıyı çaldığında karşısında annesini görmeyi beklememişti. Sakin bir gece geçirmeyi ummuştu. İyi şeyler hakkında konuşmayı,biraz olsun kafasını dağıtmayı ummuştu. Ama bunu beklememişti. Bir süre annesine baktı. İçinde herhangi bir duygu barındırmadan. Annesi ise ona hüzünlü bir şekilde bakıyordu. Haber vermeyerek onu kırdığının farkındaydı genç kız. Ama ona haber vermek de gelmemişti içinden.
Victor ise kaskatı bir halde Phoenix'e bakıyordu. Tepkisinin nasıl olacağını kestiremiyordu. Çünkü bazen Phoenix'i anlayamıyordu. Yılların onu nasıl değiştirdiğini görmüştü. Giderek daha da ketumlaşmış, daha da sorgulamayan bir insan haline gelmişti. Phoenix'in yüzü ifadesizdi. Victor ona baktıktan sonra Bayan Malfoy'a baktı. Gözlerindeki pişmanlığı görebiliyordu. Yaptıklarının farkındaydı ve pişmandı. Ama bunun kendisinin de görmesinin yeterli olmayacağını biliyordu. Phoenix ise annesine bakmaya devam ediyordu. Bir süre sonra sakince yere baktı ve içeri girdi.
Bir kadın koltukta otururken, Draco odanın içinde volta atıyordu. Oldukça telaşlı görünüyordu ki, Phoenix'e göre telaşlı olmalıydı. Anne ve babasına karşı tutumunu bilmesine rağmen onları buraya çağırdığı için telaşlı ve korkmuş olması gerekiyordu. Yine de bakışlarını kardeşinden kaçırdı. Draco da onu fark ettiğinde volta atmayı durdurmuştu. Koltukta oturan kadın ise ayağa kalktı ve Phoenix'in önünde durup, tedirgin bir şekilde ona elini uzattı.
"Adım Astoria. Draco sizden çok bahsetti." dedi. Ortamı yumuşatmaya çalıştığı belliydi. Sinirini bir anlığına da olsa zapt etmeye çalıştı. Öfkesini tanımadığı bir kızdan çıkaramazdı. Bu yüzden nazikçe gülümsedi ve Astoria ile tokalaştı.
"Memnun oldum Astoria." dedi ve o sırada diğer koltukta oturan babasını fark etti.
Tüm yaşadıklarının sebebi, yaşamının karabasanıydı babası. Orada öylece oturuyordu. Sanki hiçbir şey yaşanmamış gibiydi. Phoenix her şeyini kaybetmiş, ruhu paramparça olmuş bir halde karşısında dururken, o hiç değişmemişti. Yıllar onu değiştirememişti. Sakin bir şekilde koltuğunda oturup kızına bakıyordu.
O sırada salona gelen Victor da Lucius Malfoy'u fark etmişti. Annesini anlayabiliyordu. Ama babasının burada ne işi vardı? Her ne kadar Phoenix'i çoğu kez anlayamasa da, bunun karşısındaki tepkisinin çok sert olacağını bilecek kadar tanıyordu onu. Phoenix'in sesini duyunca yanılmadığını anlamıştı.
"Onun burada ne işi var?" demişti. Sesi buz gibiydi. Her kelimesi sanki bıçak darbesi gibiydi. Gözleri babasının üzerindeydi. Dudakları ince birer çizgi halini almıştı ve ellerini yumruk yapmıştı.
"Phoenix lütfen..." diye başladı Draco. Ancak Phoenix hışımla ona dönmüştü.
"Sakın... Sakın bu adamın babam olduğunu söylemekle başlama!" dedi.
"Ama o bizim babamız!" dedi Draco da çıldırmış halde. Phoenix'in gözlerindeki yaşları görebiliyordu Victor.
"Hayatını mahvetti! Hayatımı mahvetti! Hala bile soyadımızı söyleyemiyoruz. Hala bile onun yanlışlarının bedelini biz ödüyoruz! Bana onu savunma!" dedi. Draco ona yaklaşmaya çalışsa da Phoenix onu durdurdu. Victor'ı da. Onları orada bırakıp hızla evden çıktı ve cisimlendi.
Nereye gittiği hakkında hiçbir fikri yoktu. Sadece uzaklaşmak istemişti. Gözyaşlarının yanaklarından aktıklarını hissetse de bunu durdurmak için hiçbir şey yapamıyordu. Lucius Malfoy'u yeniden görmek içindeki bir şeyleri koparmıştı. Yaralarını sarmalayan kabukları elleriyle teker teker çıkarmış gibiydi. Ve şimdi, yarası hava alıyor, hafif bir kan boşalıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Anka'nın Dönüşü
FanfictionOlduğu kişiden oldum olası nefret etmişti zaten. Safkanlıklarıyla övünen bir ailenin umursamaz evladı olarak doğmuştu. Hiçbir şekilde onlara ait olmamıştı. Ne görünüşüyle, ne fikirleriyle, ne gittiği okulla, ne de sevdiği insanlarla...