29/05/2006
Güneş ışıklarının yüzüne vurmasıyla uyanmıştı Phoenix. O gece konuştuktan sonra Molly Weasley onu bırakmamış, en azından geceyi burada geçirmesi için ısrar etmişti. Bu kadar ısrar karşısında genç kız onu kıramamış, bir zamanlar Weasley ikizlerine ait olan odada kalıp sabaha kadar hıçkırarak ağlamıştı.
Bu yüzden sabahı kırmızı ve şiş gözlerle karşılamıştı. Hızla kalkıp yatağı toparlayıp üzerini değiştirmişti. Kendine çeki düzen vermeye çalışarak saçlarını sıkıca topladı. Ardından etrafına tekrar baktı. Karşılıklı dizilmiş yataklara, duvarların üzerindeki hareketli resimlere, oraya buraya sıkıştırılmış bir türlü anlayamadığı şeylere uzun uzun baktı. En sonunda daha fazla kalamayacağını hissedince kapıyı açıp oradan çıktı.
Kovuk ilginç bir yapıydı ona göre. Hayranlıkla yukarı doğru bakındı bu evin nasıl yapıldığını anlamaya çalıştı. Ancak ne kadar kafa yorarsa yorsun, bunu bulabileceğini sanmıyordu. Bu yüzden hafifçe gülümseyerek bakışlarını yere çevirdi. Ve o anda nefesinin kesildiğini hissetmişti.
Oydu. Yanılmış olamazdı. Düğümlerin yeniden boğazına yerleştiğini hissetmişti. Kalp atışlarının istemsizce hızlandığını ve damarlarında akan kanın hızının gitgide arttığını hissedebiliyordu. İçinde hissedebildiği tek duygu dehşetti. Onu gördüğü anda hissettiği tek şey dehşet olmuştu. İliklerine kadar dehşet içindeydi Phoenix.
Yine de kalbi onu tanımıştı ve içindeki dehşete rağmen onun gözlerine bakabilmişti. Değişmişti. Görünümünde pek bir değişiklik olmamıştı. Asıl değişiklik ona doğru bakan gözlerindeydi. Yoğun bir nefret gözlerine çökmüş, adeta oraya yerleşmiş gibiydi. Kasılmış bir şekilde ona bakıyordu. Phoenix hakaretlerini işitmeden bir anlığına da olsa, ona baktı. Kalbini acıta acıta yüzüne baktı. Bir zamanlar ona sevgiyle bakan gözlerine baktı. Bir zamanlar dokunduğu yüzüne baktı. Bir zamanlar sevdiği saçlarına baktı. Baktığı her an ona bir işkence gibi olsa da durdurmadı kendisini.
"Burada ne işin var?" dediğini duydu. Sesi bir tokat gibiydi. Öylesine soğuk, öylesine uzaktı ki.. Üşümüştü genç kız. Kendisini tutmalıydı. Konuşması gerektiğini biliyor, ama ne söyleyeceğini bilemiyordu. Bu yüzden susmayı tercih etmişti. Aşağıda kapının çaldığını duymuştu. Ancak karşısında ona bakan kişi varken bunu umursayamazdı.
Kız cevap vermedi. O ise bekledi. Anlayamıyordu. Burada ne işi olduğunu anlayamamıştı? Neden buradaydı? Dahası neden evindeydi? Neden şimdi gelmişti? İstememişti. Onu görmeyi bir an bile istememişti. Yıllar önce hatırlamaması gereken her şeyi hatırlatıyordu ona. Kendisine yaptıklarını hatırladıkça kıza karşı olan nefreti daha da çoğalıyordu. Kız susmaya devam ediyordu ve bunun onu sinirlendirdiğini biliyordu. Yine de sakin kalmayı denedi. Derin bir nefes aldı.
"Sana söylüyorum. Neden buradasın?" dedi.
Phoenix ona ne diyebilirdi? Yanlışlıkla burada olduğunu söylese bile kendisine inanır mıydı? Hiç sanmıyordu. Artık ona inanmazdı. Bunu gözlerinde rahatlıkla görebiliyordu. Suskunluğu biraz da bundandı. Ona asla inanmayacağını bilmenin verdiği derin üzüntü Phoenix'in suskunluğunun sebebi olmuştu. Bir anda onun bağırdığını duydu ve yerinde irkildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Anka'nın Dönüşü
Hayran KurguOlduğu kişiden oldum olası nefret etmişti zaten. Safkanlıklarıyla övünen bir ailenin umursamaz evladı olarak doğmuştu. Hiçbir şekilde onlara ait olmamıştı. Ne görünüşüyle, ne fikirleriyle, ne gittiği okulla, ne de sevdiği insanlarla...