Olduğu kişiden oldum olası nefret etmişti zaten. Safkanlıklarıyla övünen bir ailenin umursamaz evladı olarak doğmuştu. Hiçbir şekilde onlara ait olmamıştı. Ne görünüşüyle, ne fikirleriyle, ne gittiği okulla, ne de sevdiği insanlarla...
Genç kız yapması gerekenleri kendisine hatırlatarak boş çayırda yürümeye devam ediyordu. Ancak ne kadar güçlü durmaya çalışırsa çalışsın, ağlamasına engel olamıyordu. Canlı canlı kalbini söküp atmışlar gibi hissediyordu. Charlie'nin kendisinden nefret edeceği düşüncesi ona ölüm gibi geliyordu. Ama bu bile onun seçimi olamazdı. Artık Phoenix istese bile ölemezdi.
Bir elinde Charlie'nin gözlerinin içine bakarak fırlatıp attığı yüzükle boş gözlerle karanlıkta yürümeye devam etti. Ne kadar süre geçtiği hakkında bir fikri yoktu. Zaman konusundaki algısı durmuş gibiydi. Sanki Charlie giderken onun zamana dair tüm bildiklerini alıp götürmüştü. Hissizdi genç kız. Tuhaf bir şekilde hisleri alınmış gibiydi. Gözyaşları yanaklarından akarken, gözlerinin içinde akmayı bekleyen gözyaşları donmuş gibiydi. Boğazındaki yumru hala oradaydı ve bu bile onu rahatsız etmiyordu. Genç kız o yumruya alışmıştı bile.
"Phoenix!" diye bir ses duydu kız uzaklardan. Bu onun durmasına neden olmuştu. Az önce hissizleşen bedeni yeniden karıncalanmaya başlamıştı şimdi. İçinde yeşeren umuduna engel olamamıştı. Yoksa ona seslenen kişi Charlie'miydi? Sonunda onu dinlemeye karar vermiş olabilir miydi? Arkasına dönmeye cesaretinin olmadığını fark etmişti kız. 'Ya o değilse?' diye düşünmüştü.
"Phoenix!" demişti yine aynı ses. Üzüntüyle bu sesin Charlie'ye ait olmadığını fark etmişti. Tüm canlılığı geldiği hızda yok olmuştu. Bıkkın bir şekilde arkasını döndüğünde karşısında Profesör Marais'i görmeyi beklemiyordu. Herkesi beklerdi, babasını bile ama Profesör Marais'i asla beklemiyordu.
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Profesör Marais kızı gördüğüne sevinmiş, ama kızın yüzünü gördüğünde endişesine engel olamamıştı. Doğru kararı verdiğini biliyordu. Bunu kızı gördüğünde daha iyi anlamıştı. Onun başının dertte olduğunu görmüştü, bu yüzden hiç düşünmeden dün gece bu yolculuğa çıkmış, Romanya'ya vardığında kızgın bir Weasley'in odayı kırıp geçirmesine şahit olduktan sonra Phoenix'in gittiğini öğrenmiş ve onu takip ederek sonunda kızı bulmuştu.
"Profesör.." diyebildi kız cılız bir sesle.
"Yapma... Sakın gördüğüm şeyi yapma." Dedi Profesör. Gözlerindeki acıyı kız rahatlıkla görebiliyor, ama bunun nedenini anlayamıyordu. Profesör onun bir şeyler yapacağını nereden bilmişti? Bu kızı daha çok şaşırtmıştı.
"Bunu nereden biliyorsunuz?" dediğinde Profesör derin bir nefes almıştı.
"Baban buraya geldi. Seni kendi tarafına çekmeye çalıştı."
"Ama çekemedi."
"Charlie'yi kullanarak seni esir almaya çalıştı ve gördüğüm kadarıyla başardı." Dediğinde kızın gözleri yeniden dolmuştu. Profesör yanılmadığını bir kez daha görmüştü. O zaman gördüğü bu öngörü tamamıyla doğru olmalıydı. Bu yüzden kızı engellemek zorundaydı.