05/09/2006
"Shacklebolt, seni çağırdı." Diyen bir sesle kendisine gelmişti Phoenix.
Kendisine eski bir elbise gönderilmesinin üzerinden tam üç gün geçmişti. O andan sonra herkesin sakinleşmesi bir hayli zor olmuştu. Victor hışımla dışarı çıkıp bir süre dönmemişti, Hannah allak bullak olmuş bir şekilde Phoenix'in elindeki kağıda bakarken tüm bunların anlamını çözmeye çalışıyordu. Ortada kendisini rahatsız hissettiren şeyler vardı ve bunu hissetmekten nefret etmişti. Charlie ise telaşını saklamaya çalışarak Phoenix'in elini tutmuş, onu kendisine getirmeye çalışmıştı.
"Geçecek Phoenix. Sana bu kutuyu göndereni bulacağız. Güvendesin, güvendeyiz. Kendinde olmalısın." demişti kızın yanaklarını tutarak. Phoenix de kendisini kaybetmemeye çalışarak başını sallamıştı. Charlie kıza inanmamıştı. Phoenix çok korkmuştu. Gerçi kendisi de korkmuştu. Ancak şu durumda Phoenix'in sakinliği çok önemliydi.
"Bunu kim... Kim bilebilir?" demişti Phoenix korkuyla. Tekrar elbiseyi almaya çalışırken Charlie ona engel olmuştu.
"Ona şu anda dokunmamalısın.. Phoenix, sana iyi gelmeyebilir." Demişti.
Phoenix de bu konuşmanın üstünden geçen üç günün sonunda kendisine yarı şaşkın yarı endişeli bir şekilde bakan iş arkadaşı Gerald Campbell'e bakıyordu. Kafası karışmıştı ve kendisini toparlamakta güçlük çekiyordu. Gerald'ın bakışlarını fark ettiğinde gülümsemeye çalışmıştı.
"Teşekkür ederim Gerald." Deyip ilerlemişti ki Gerald onu kolundan tutarak durdurmuştu. Phoenix ise ne olduğunu anlamaya çalışırcasına ona bakıyordu.
"Gerald?"
"Neler oluyor? İyi görünmüyorsun."
"Ben gayet iyiyim."
"Aklın burada değil, burada hiçbirimiz aptal değiliz. O yüzden beni aptal yerine koymayı bırak. Oğlunla ilgili bir sorun mu var?"
"Hayır, neyse ki yok."
"Phoenix, bir sorunun var. Sana yardım edebilirim."
"Gerçekten iyiyim. Endişelendiğin için teşekkür ederim. Shacklebolt'un yanına gitmem gerek." Dedikten sonra kolunu hızlı bir şekilde Gerald'ın elinden çekip oradan çıktı.
Esrar Dairesi'nin koridoruna çıktığında kendisini rahatlamış hissediyordu. Gerald haklıydı, kafasını bir türlü toparlayamıyordu ve büyük bir sorunu vardı. Ama bunların hiçbirini anlatamazdı. Anlatsa da onun kendisine inanabileceğini sanmıyordu. Etrafındaki insanlar ona yardım ediyorlardı. Daha fazla insanın bilmesine gerek yoktu. Başını dikleştirdi ve kendinden emin olduğunu umduğu bir şekilde bakanın odasına doğru yürümeye başladı.
Bu sıralarda Charlie de dükkândan çıkıp Potter'ın yanına gidiyordu. Phoenix'e diyebildiği tek şey sakin olmasını söylemekken, kendisi sakin olmaktan çok uzaktaydı. Diagon yolunda ilerlerken bir yandan da Potter'a zamanında yetişmeyi umuyordu. Ona geleceğini haber vermemişti. Ancak daha fazla bir şey yapmadan durabileceğini de sanmıyordu. Sokağın sonunda sinirli bir şekilde onu bekleyen kişiyi görünce kendisini toparlamak için yarım dakika verdi ve adımlarını daha da hızlandırdı.
"Nihayet Weasley." Dedi Victor sinirli bir şekilde. Ardından ikisi de daha fazla konuşmadan boş bir şömineye doğru yürümeye başladılar. O günden sonra en azından Victor ile aynı fikirde olmuşlardı. Phoenix söz konusu olduğunda uzlaşabiliyorlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Anka'nın Dönüşü
FanfictionOlduğu kişiden oldum olası nefret etmişti zaten. Safkanlıklarıyla övünen bir ailenin umursamaz evladı olarak doğmuştu. Hiçbir şekilde onlara ait olmamıştı. Ne görünüşüyle, ne fikirleriyle, ne gittiği okulla, ne de sevdiği insanlarla...