21/11/2006
Charlie sabahın erken saatinde Victor'dan gelen haber üzerine annesiyle beraber Phoenix'in evine doğru gidiyordu. Victor'ın ne zaman geldiğini bilmese de, bu saatte onları eve çağırdığına göre önemli bir şeyler olmuş olmalıydı. Annesine belli etmemeye çalışsa da içi huzursuzlukla dolmuştu. Diğer yanında Harry hızlı adımlarla yanlarında yürürken çok sessizdi. Charlie onun da en az kendisi kadar gergin olduğunu tahmin edebiliyordu.
Phoenix'in Carina hakkında cevaplar bulmak için gittiğini biliyordu. Konunun ne olduğunu bilse de onlara ne anlatacaklarını merak ediyordu. Nihayet vardıklarında gözünün ucuyla annesine baktığında sakin göründüğünü fark etmişti. Belki de artık cevaplarına kavuşması onun için iyi olabilirdi. Belki de daha iyi şeyler düşünmeliydi. Derin bir nefes aldıktan sonra tam kapıyı açacaktı ki kapı ani bir şekilde açılmıştı. Kapıyı açan kişi Victor'dı. Onları gördüğünde biraz rahatlamış gibi dursa da, gerginliğinin çözülmemiş olduğu belliydi. Kenara çekilirken tedirgin bir şekilde koridorun sonuna doğru bakmıştı.
"Geldiğiniz için teşekkürler. Gelirken sessiz olabilirseniz sevinirim." Dedi. Charlie şaşkın bir şekilde annesine dönmüştü ki, Draco'nun sesini duyunca başını çevirmişti.
"Neler konuştuğumuzu unutma. Kendine gelmek zorundasın."
"Kendi kendine yaptığın konuşmadan mı bahsediyorsun?"
"Phoenix, ciddiyim. İyi şeyler düşünmüyorum. Düşündüğüm şeyleri sakın yapma." Diyordu. Charlie içeri girmek istemediğini fark etmişti. Harry de onun gibi hissediyor olmalıydı ki, o da bir anda durmuştu. Bayan Weasley onların durduğunu fark edince kaşlarını çatarak ona dönmüştü. O sırada Phoenix konuşmuştu.
"Neden?" demişti. Charlie Phoenix'in sesindeki alaycılığı hissetmişti. Kardeşiyle neden bu şekilde konuştuğunu anlamamıştı.
"Ne demek neden? Kendine gelmek zorundasın. Evet, çok kötü şeyler yaşadık. Ama.."
"Daha fazla onları dinleyemezsiniz. Bu çok ayıp." Demişti Bayan Weasley. Ardından onlara son kez ters bir şekilde onlara baktıktan sonra salona geçmişti. Bu yüzden de Draco'nun sözü yarım kalmıştı. Charlie sıkıntılı bir şekilde Harry'e baktıktan sonra yenilgiyle annesini takip etmişti.
Salona geldiklerinde Phoenix'in annesine sarılırken görmüştü. Draco ile ikisinin korkunç göründüklerini fark etmişti. İkisinin üstü başı toprak içinde kalmıştı. Draco'nun saçı başı darmadağın olmuştu. Ama yüzü nedenini bilemediği bir şekilde kızarmıştı. Kardeşine bakarken hiçbir şeyin farkında değil gibi duruyordu. Phoenix, Bayan Weasley'e gülümsemeye çalışsa da gözüne yansımayan, sadece kaslarını oynattığı türden bir gülümsemeydi. Onun da üstü başı kardeşi gibi toprak içinde kalmıştı. Gözleri kıpkırmızı olmuştu. Sanki tüm gece boyunca uyanık kalmış gibiydi.
"Hiç iyi görünmüyorsun canım." Dedi hararetle. Phoenix otururken onun ellerini sıkıca tutmuştu. Carina hakkında konuşacaklarını düşünmüştü. Ancak, Phoenix bu haldeyken hiçbir şey konuşamazdı. Ona ne olmuştu? Bir anda Draco'nun sesini duymuştu.
"Bu konuyu kapatmamız gerek Phoenix." Demişti. Bayan Weasley, Phoenix'in gözlerini kısarak kardeşine baktığını görünce bir şeyler söylemekten vazgeçmişti.
"Bu kadar insan bunca yıl belirsizlikle yaşamaya devam etsinler. Öyle mi?" dedi iğneleyici bir şekilde. Draco ise rahatsız olmuş gibi yerinde kıpırdanmıştı. Ardından sabırsız bir şekilde ayağa kalkıp hınçla kardeşine bakmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Anka'nın Dönüşü
FanfictionOlduğu kişiden oldum olası nefret etmişti zaten. Safkanlıklarıyla övünen bir ailenin umursamaz evladı olarak doğmuştu. Hiçbir şekilde onlara ait olmamıştı. Ne görünüşüyle, ne fikirleriyle, ne gittiği okulla, ne de sevdiği insanlarla...