25/06/2006
Harry kendisini neden bu kadar gergin hissettiğini anlayamıyordu. Dahası artık gerginliğini içinde tutamıyordu. Ginny ona neyi olduğunu sorsa da ona cevap veremezdi. Bazı şeylerden emin olması gerekiyordu. Yok yere Ginny'i tedirgin etmeye gerek yoktu. Bu yüzden derin bir nefes almıştı. Daha fazla tutmayacaktı içinde. İçindeki soruları Phoenix'e soracaktı. Peki, her şey kendisinin düşündüğü gibi olursa ne yapacaktı? Bunun cevabını bilmiyordu. Sadece artık bazı şeyleri saklamaktan yorulmuştu.
Hermione ise Harry'nin odasının kapısını çalsa da bir ses gelmemişti. Kaşlarını çatarak bir süre kapıya bakmıştı. Saat Harry'nin gitmesi için oldukça erkendi. Diğer seherbazlar da onu görmüşlerdi. Öyleyse, neden kendisine bir tepki gelmiyordu? Tekrar denemeye karar vermişti. Sonuç yine aynıydı. Hermione daha fazla bekleyemezdi, sabırsız bir iç çektikten sonra kapıyı açıp içeriye baktığında Harry'nin düşünceli bir şekilde masasına bakarak oturduğunu görmüştü.
Ginny ona Harry'nin son zamanlarda fazlasıyla gergin ve düşünceli göründüğünü söylemişti. Önceleri işinin getirdiği durumları hesaba katmıştı ancak onu gördüğünde yanıldığını anlamıştı. Ginny haklıydı. Harry mutlaka bir şeyler saklıyor olmalıydı. Bir an tereddüt içinde dışarıya baksa da, bir saniye sonrasında Hermione kapıyı kapatmış, yavaş adımlarla Harry'nin masasına yürüyordu bile. Ancak Harry onu hala fark etmemişti. Sadece bu bile Ginny'nin haklı olduğunu gösteriyordu.
"Harry?" dedi çok yavaş bir şekilde. Harry ise bir dakika kadar sonra artık düşünmemeye karar vermişken başını çevirmişti. İşte tam o sırada Hermione'yi görünce gerçekten korkmuştu. Hermione ne zamandan beri karşısında dikiliyordu? Oldukça endişeli ve her an nutuk çekmeye hazır bir duruşla onu izliyordu. Hermione Harry'nin kendisini fark ettiğini anlayınca tekrardan konuşmuştu.
"Harry? Neler oluyor?"
"Bir şey yok." Diyerek beceriksiz bir şekilde sıyrılmaya çalıştı. Ama işte, seherbaz bile olsanız Hermione Granger'ın keskin gözlerinden kaçmanız zor olurdu. Hermione ise ona inanmadığını belirtircesine bakıyordu.
"Zekâma hakaret etme Harry. Neredeyse beş dakikadır buradayım, beni fark etmedin bile. Neler oluyor?" dediğinde Harry pes etmişti. Belki de Hermione'ye anlatmak iyi olacaktı. Hem o zekâsıyla alternatif yollar önerebilirdi.
"Phoenix Malfoy'un bir oğlu var." Dedi bir çırpıda. Bu açıklamanın Hermione'ye yetmeyeceğini biliyordu. Dahası şimdi Hermione ona şok olmuş gibi bakıyordu. Bir an boşluğa bakıp hatırlamaya çalışıyor gibi yaptıktan sonra boş gözlerle Harry'e bakmıştı.
"Phoenix'in bir oğlu mu var?" dedi en sonunda cılız bir şekilde.
"Evet, Teddy ile aynı yaşta bir oğlu var." Dedi. Bir süre bir sessizlik hakim oldu. Ancak sonunda sessizliği bozan kişi Hermione olmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Anka'nın Dönüşü
FanfictionOlduğu kişiden oldum olası nefret etmişti zaten. Safkanlıklarıyla övünen bir ailenin umursamaz evladı olarak doğmuştu. Hiçbir şekilde onlara ait olmamıştı. Ne görünüşüyle, ne fikirleriyle, ne gittiği okulla, ne de sevdiği insanlarla...