19/06/1996
Phoenix sıkkın bir şekilde eşyalarını toparlarken bu yaz ne yapacağını merak etmeden duramıyordu. Tekrar Romanya'ya gidecekti. Ama oraya gitmesi için en az on beş gün beklemesi gerekiyordu. Bu süre içinde ne yapacağını bilmiyordu. Evine geri dönemezdi. Artık orasının evi olduğu söylenemezdi. Tam sandığını kapatmıştı ki kızın teki odasına girmişti.
Bu kızı çok tanıdığı söylenemezdi. En fazla iki dersinde aynı sınıftaydılar. Adını bile bilmiyordu. Kızın da onu tanıdığını sanmıyordu. Öyleyse burada ne arıyordu? Yavaşça kıza doğru dönüp ona baktı. Ellerini birbirine kenetlemiş, kaşlarını havaya kaldırmış bir şekilde ona burada ne aradığını sormaya çalışıyordu. Kız da onu görünce kollarını birbirine dolamıştı. Çenesini dikleştirdi ve gözlerine küçümseme yerleşti. 'Harika' diye düşünmüştü Phoenix.
"Profesör Marais..." diye kız konuşmaya başlamıştı ki, Phoenix onun cümlesini tamamlamıştı.
"Beni çağırıyor." dedi gülümseyerek. Kızsa bir an şaşkınlıkla durduktan sonra Phoenix'e hafifçe gülümsemişti. Ardından Phoenix'in yatağına küçük bir kağıt bırakmıştı. Phoenix şaşırsa da bunu ona belli etmemişti. Geldiğinden beri ilk defa birisi onunla alay etmeyip, gülümsemişti.
"Teşekkür ederim... Şey.. Adını bilmiyorum da." dedi çekingen bir şekilde. Kız da rahatsız bir şekilde saçlarıyla oynadıktan sonra tekrar Phoenix'e bakmıştı.
"Aiyana. İstersen Profesör Marais'i bekletme. Yalnız seni odasında değil, dışarıda bekliyor."
"Dışarıda mı?" dedi Phoenix şaşkınlıkla. Neden dışarıda bekliyordu? Yoksa ona yine kötü bir haber mi verecekti? Aiyana ise kızın bakışından şaşırdığını anlamıştı. Tedirgin olduğu belliydi. Kızı rahatlatmak için tekrar konuşmuştu.
"Kötü haber değil, değişiklik diyelim." dedi ve kıza tekrar gülümsedikten sonra odadan çıktı.
Phoenix kız gittikten sonra sıkkın bir şekilde sandığına dönmüştü. Yatağının üzerindeki kağıdı alıp yazılan notu okuduktan bir an yatağının üzerine oturmuştu. Bir süre öylece kaldıktan sonra kendisini toparlamıştı. Aiyana denen kız haklıydı. Profesör Marais'i bekletemezdi. Bu yaz ne yapacağını Profesörle konuştuktan sonra da düşünebilirdi. Tekrar odasına göz gezdirdikten sonra acele adımlarla odadan çıkıp okulunun dışına doğru yürümeye başlamıştı.
Ancak Profesörden herhangi bir iz yoktu. Phoenix iyiden iyiye okuldan uzaklaşmıştı. Okulun silueti bile görünmemeye başlamıştı. Notta okulun dışında kendisini beklediği yazıyordu, kız okuldan uzaklaşsa da ortalıkta kimseler yok gibi görünüyordu. Phoenix tedirgin bir şekilde yürürken bir anda durmuştu. Neden daha önce anlamamıştı? Okuldakiler ona tuzak kurmuşlardı. Profesör Marais onu asla dışarıya çağırmazdı. Kızın kendisine iyi davranmasından anlaması gerekirdi. Ama o anda boş bulunup, kendisini kabullendiğini düşünmek istemişti. Oysa ne kadar aptaldı! Herkesin ona güldüğünden adı gibi emindi artık. Tam tekrar arkasına dönüp gidecekti ki, duyduğu ses olduğu yer kalmasına neden olmuştu.
"Phoenix!" diyordu bu ses. Kız bu sesi tanıyordu. Akıl hocasının sesiydi bu. Bütün yaz hayranlıkla dinlediği, bütün yıl merakla mektuplarını okuduğu, kehribar gözlü akıl hocasının sesiydi bu. Yanılmış olamazdı. İmkansızdı. Ama onun burada ne işi vardı? Artık hayal mi görmeye başlamıştı? Arkasına döndüğünde boşlukla karşılaşmaktan korkarcasına yavaşça hareket etmişti kız. Ancak arkasına döndüğünde hayal görmediğini anlamıştı. Kehribar gözlü patronu, tam karşısındaydı. Rahatsız bir şekilde arkasındaki saçlarıyla oynuyordu. Kıza seslenmesine karşın, ona ne diyeceğini bilemiyor gibiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Anka'nın Dönüşü
FanfictionOlduğu kişiden oldum olası nefret etmişti zaten. Safkanlıklarıyla övünen bir ailenin umursamaz evladı olarak doğmuştu. Hiçbir şekilde onlara ait olmamıştı. Ne görünüşüyle, ne fikirleriyle, ne gittiği okulla, ne de sevdiği insanlarla...