01/07/2006
Phoenix ise o andan sonra tekrar nefes almaya başlamış gibiydi. Gülümsemesine engel olamıyordu, gerçi engel olmak da istemiyordu. Neşeyle Victor'a baktıktan sonra bakışları Charlie'ye yönelmişti. O da mutlu gibi görünüyordu. En azından bu kadarını anlayabiliyordu. Ama gözlerinin gerisinde Phoenix'in çözemediği bir duygu daha vardı. Phoenix tam ona ne olduğunu soracaktı ki Hannah'ın sesini duymuştu.
"Çok şükür ki, Tanrı sesimizi duydu. St. Mungo'ya gidilecek bir durumu yok değil mi Bay Potter?" demişti. Potter ise gülümseyerek Hannah'a bakmıştı şimdi. Phoenix onun gözlerine baktığında bir sorun olmadığını anlamıştı. Ama yine de duymak istemiyordu."Sadece biraz sarsılmış. Takdir edersiniz ki kolay şeyler değildi."
"Haklısınız... Bay Potter, çok teşekkür ederim. Ama Deliah Rookwood yakalandı mı?" diyerek söze karışmıştı Phoenix.
"Maalesef. Kendisi hala kaçak. Ama hepimiz izini sürüyoruz. Bir daha yaklaşmaya kalkışmasiı bile zor olacak."
"Umarım."
Charlie onun ellerini sıkınca tekrar ona bakmıştı. Anlayışlı bir şekilde ona bakıyordu. Geldiğinden beri ilk kez ona böyle bakıyordu ve bu onu afallatmıştı. Yine de ona gülümsemeye çalıştı, ancak becerememişti.
"Bir daha asla yaklaşamayacak. Biraz rahatlamalısın. William geldiğinde seni endişeli görmek istemez."
"İşinize karışmak istemem, ama William geldiğinde Charlie'nin neden burada olduğunu merak edebilir. Özellikle bu kişi annesinin elini tutuyorsa." Dedi Victor iğneleyici bir şekilde.
Phoenix şaşkın bakışlarını Victor'a yöneltirken gözleriyle ona ne yapmaya çalıştığını soruyordu. Charlie ise o anda ellerini hızla çekmişti ve artık kaskatı duruyordu.
Çünkü endişeliydi. Dokuz senedir varlığından bihaber olduğu oğluyla karşılaşmak üzereydi ve ne yapacağını ya da nasıl davranacağını bilmiyordu. Hiçbir şey olmamış gibi davranması ona doğru gelmiyordu. Ama oğlu bunca şey yaşadıktan sonra da bir de bunları konuşarak onun üzerine gelmek istemiyordu. Oğlunu o kadar tanımıyordu ki, hiçbir şey kestiremiyordu. Phoenix'in endişeli bir şekilde ona baktığını gördüğünde daha rahat görünmeye çalıştı. Anlaşılan bunu becerememişti çünkü Phoenix'in bakışları daha da endişeli bir hal almıştı. Yine de Charlie sanki bir an onun da kendisiyle aynı endişeyi paylaştığını hissetmişti. O his de geldiği gibi gitmişti.
"Potter? Oğlum gerçekten iyi durumda değil mi?" dedi Phoenix. Potter ise gülümseyerek başını sallamıştı sadece. Bunun üzerinde Phoenix tekrar Charlie'ye bakmıştı.
"Biliyorum, son zamanlarda çok şey yaşadın, bunları yaşattığım için üzgünüm. Eğer biraz daha zaman istersen, ya da hazır olmadığını düşünüyorsan, bunu daha sonra da yapabiliriz. Ama hazır olduğunu düşünüyorsan, geldiğinde onunla konuşabilirim."
"Çok şey yaşadı. Onun üstüne gelmek ne derece doğru bilmiyorum."
"Konu William değil, sensin Charlie. Oğlunu tanımaya hazır mısın, değil misin?" dedi Phoenix doğrudan Charlie'nin gözlerine bakarak.
İmalarla vakit harcayamazdı. Eğer Charlie hazır değilse bunun için onu zorlamayacaktı, ama en azından şimdilik bu evden uzaklaşmasını sağlayacaktı. En azından o hazır olana dek. Charlie'nin endişeli yüzünü izleyerek onu okumaya çalıştı. Ama ondan o kadar uzun süre uzak kalmıştı ki, onu okumakta güçlük çekmişti. Tek hissedebildiği endişeli ve korkmuş olduğuydu. Düşünceleri karmaşıktı, bu onu okumasını güçleştiriyordu. Ancak zar zor da olsa bir düşüncesini okuyabilmişti. 'Ondan uzak kaldığım her bir gün için benden nefret edecek.'
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Anka'nın Dönüşü
FanfictionOlduğu kişiden oldum olası nefret etmişti zaten. Safkanlıklarıyla övünen bir ailenin umursamaz evladı olarak doğmuştu. Hiçbir şekilde onlara ait olmamıştı. Ne görünüşüyle, ne fikirleriyle, ne gittiği okulla, ne de sevdiği insanlarla...