28/06/2006
Phoenix kendisini kapana kısılmış gibi hissediyordu. İşte her şey buraya kadardı. Artık Charlie ne yaparsa yapsın onu asla affetmeyecekti. Oğlunu ondan gizlediği yetmezmiş gibi tam da evleneceği sırada hayatını bir kere daha alt üst etmişti. Ne diyeceğini ya da ne yapacağını gerçekten bilmiyordu. Kovukta, salonun koltuğunda yanında Draco ile oturuyordu. Bay ve Bayan Weasley, Harry, Ronald, Hermione, George, Bill ve Fleur de salonda ona bakarak oturuyorlardı. Ginny James'i uyutmak için yukarı çıkmak zorunda kalmıştı. Phoenix yüzlerine bakabildiği zaman görebildiği tek şey şaşkınlık olmuştu. Potter hariç. O hiç de şaşkın görünmüyordu.
Benliğinde tam bir telaş hakimdi ve Phoenix kendisini nasıl sakinleştireceğini hiç bilmiyordu. Charlie ondan daha ne kadar çok nefret edebilirdi? Bilemiyordu ama içinden bir ses yakında sorusunun cevaplanacağını söylüyordu. Charlie ortalıkta görünmüyordu. Düğün iptal olmuş herkes hızlıca gönderilmişti. Charlie de yanında Sophie ile dışarıdaydı. Genç kız ondan sonra kendisinin sorgusunun başlayacağını biliyordu.
Charlie ise tüm benliği alt üst olmuş bir durumda, güçlü olmaya çalışarak karşısında ağlamamaya çalışan Sophie'ye bakıyordu. Sophie ağlamamak için ellerini sıkmak zorunda kalsa da, canı ne kadar yansa da ağlamayacağını kendisine hatırlatmaya çalışıyordu. Hayatının en kötü günü bugün olmalıydı. O Malfoy'un dediklerinden sonra hayatını ellerinden almışlar gibi hissediyordu.
"Biliyor muydun?" dedi Sophie dişlerinin arasından.
"Tabii ki de bilmiyordum. Bak.... Sophie ne diyeceğimi gerçekten bilmiyorum. Ama benim çocuğum olamaz. Mutlaka yanlış bir şey var."
"O Malfoy neden yalan söylesin?"
"Onun benim mutlu olmamı isteyeceğini sanmıyorum." Dedi Charlie. Öyleyse neden içinde bir şeylerin oturmaya başladığını hissediyordu? Daha hissettiklerini kendisine bile anlatamıyorken, Sophie'ye ne diyebilirdi ki? Suskunluk şu an ikisi için de iyiydi.
"Öncelikle bunun doğruluğunu ondan öğrenmem gerek."
"Adı Phoenix..." dedi Sophie usulca. Charlie ise hiçbir şey anlamamıştı. Ama Sophie bir şeyleri anlamıştı. Aslında neden bunca zaman boyunca anlayamadığını bile düşünüyordu.
"Anlamadım."
"Adı Phoenix... Ama sen onun adını bile söyleyemiyorsun."
"Çünkü.... Çünkü bana iyi şeyler yaşatmadı."
"Çünkü adı bile sana acı veriyor... Charlie ben de geleceğim, onun dediklerini dinlemek istiyorum."
"Bunu yalnız yapmam...."
"Ben de geliyorum." Dedi ve Charlie'yi beklemeden içeri girdi.
Phoenix kapının sesini duyduğunda tekrar kasılmıştı. İşte her şeyin biteceği o talihsiz an gelmişti. Ancak gelinliğiyle karşısında duran kızı beklemiyordu. Bu yüzden şaşkın bir şekilde oturduğu yerden ona bakmıştı. Karşısındaki kızın ağladığı her halinden belliydi. Sevdiği adamla evlenecekti ve kim olduğunu bilmediği insanlar yüzünden hayatı alt üst olmuştu. Bunun için kızı suçlayamıyordu. Ama kızın ona yönelttiği kararlı ve öfkeli bakışlar Phoenix'i şaşırtmıştı.
Charlie ise Sophie'nin arkasından gelmişti. Bir an Phoenix'i gördüğünde allak bullak olmuş gibi ona bakmıştı. Ama bu anı kısa sürmüştü. Kısa bir süre içinde öfkesi onu kendisine getirmişti ve kimseyi umursamadan Phoenix'in tam karşısındaki koltuğa oturup, doğrudan onun gözlerine bakmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Anka'nın Dönüşü
Hayran KurguOlduğu kişiden oldum olası nefret etmişti zaten. Safkanlıklarıyla övünen bir ailenin umursamaz evladı olarak doğmuştu. Hiçbir şekilde onlara ait olmamıştı. Ne görünüşüyle, ne fikirleriyle, ne gittiği okulla, ne de sevdiği insanlarla...