Gözden düşmüş Malfoy, malikânesindeki çalışma odasında otururken, odanın içinde gergin bir şekilde volta atan karısına bakıyordu. Onun neden bu kadar gergin olduğunu anlayamıyordu. Kontrolünü kaybetmek üzere gibi görünüyordu. Aralarında günlerce süregelen bu sessizliğe bir son vermek zorunda hissediyordu.
“Narcissa… Makul davranmak zorundasın. Buna oturmakla başlayabilirsin.” Diyerek sessizliği yırtmış olmuştu.
Bu, Narcissa’nın olduğu yerde kalakalmasına neden olmuştu. Kocası neden anlamamakta ısrar ediyordu? Neden hala bu kadar rahat davranmaya devam ediyordu? Bu, başlarına gelecek kötü olayların başlangıcıydı, bunu biliyordu.
“Anlamıyorsun…” diye başlamıştı ki kocası sert bir şekilde sözünü kesmişti.
“Asıl sen anlamıyorsun. Bu kadar gergin olmayı gerektirecek hiçbir şey yok.” Dediğinde Narcissa gözlerini irileştirerek kocasına bakmıştı. Yeniden konuşabildiğinde sesi giderek tizleşiyordu.
“Sözleşmeyi öğrendi Lucius. Bunun ne demek olduğunu anlamıyor musun? Kayıtlarını gizlediğimizi öğrendi.”
“Yine de bir şey anlamına gelmez.”
“Bunu neden yaptığımın peşine düşecek. Bunun sonuna kadar gidecek.”
“Bunu neden yapsın? Zaten ölecek. Bunu hepimiz biliyoruz. Her an ölebilir. Ne önemi var? Kayıtları gizli ya da değil, umursamayacaktır.”
“Bana bunu neden yaptığımı sordu diyorum sana.”
“Sen ona makul bir cevap verebilmiş olsaydın, endişelenmene de gerek kalmayacaktı. Bu tavrın onun daha da meraklanmasına neden olacaktır.” Dedi Lucius sakin bir sesle. Narcissa ise bir an kocasına baktıktan sonra oturmak yerine, volta atmaya devam etmişti.
“Biri ona o lanet olasıca elbiseyi göndermiş. Prewett’ı arıyor diyorum sana. Prewett’in kim olduğunu öğrendiğinde gerisi çorap söküğü gibi gelecek.”
“Zaten öleceği için öğrenmesinin hiçbir önemi yok Narcissa.” Dediği anda karısı sinirle ellerini masasına vurmuştu. Kendisine bakarken Lucius ilk kez karısının gerçekten neye korktuğunu anlamış gibiydi.
“Peki, öğrendiğinde bizi yaşatacağını düşünüyor musun?” dedi karısı ölümcül bir fısıltıyla.
O dakikalarda genç kadın evine gelmişti. Soğuk iyiden iyiye kendini göstermeye başlamıştı. Bu yüzden üzerine kalın bir şeyler geçirip koltuğunda oturmuş sessizlikten faydalanarak düşünmeye çalışmıştı.
Hannah ve Victor bir haftalığına ailelerini görmeye gitmişlerdi. William Charlie ile Kovuk’ta kalacaktı. Aslında onun da gelmesi konusunda ikisi de ısrarcı olmuşlardı. Ancak yalnız kalmasının ona daha iyi geleceğini düşünerek ısrarlarını savmayı başarabilmişti.
Günlerdir kendini kemirip durduğu bir sorunu vardı. Kimseyle paylaşmamıştı. Çünkü nasıl paylaşacağını bile bilmiyordu. Belirli olduğu kadar belirsizdi de. Bunu nasıl tarif edeceğini bile bilmiyordu. En net hissedebildiği duygu, bir şeyler kaçırdığı hissiyatıydı. Bir şeyler kaçırmıştı.
Basamaklardan inerken birkaç basamak birden inmiş gibi hissediyordu kendini. Bu ani iniş yalpalayıp, sersemlemesine neden oluyordu. Kafasını toplamakta güçlük çekiyordu. Kendisini sürekli aniden basmayı unuttuğu basamaklara bakmaya çalışırken buluyordu. Çok rahatsız edici bir düşünceydi bu. Neredeyse kafayı yiyecekmiş gibi hissediyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Anka'nın Dönüşü
Hayran KurguOlduğu kişiden oldum olası nefret etmişti zaten. Safkanlıklarıyla övünen bir ailenin umursamaz evladı olarak doğmuştu. Hiçbir şekilde onlara ait olmamıştı. Ne görünüşüyle, ne fikirleriyle, ne gittiği okulla, ne de sevdiği insanlarla...