17/04/1998
Draco ellerinde tutmuş olduğu minik bebeğe bakıyordu. Ona bakarken, yapmaya çalıştıkları şey ona daha da inanılmaz geliyordu. Onu yok etmeye çalışmışlardı, yeğeninin yaşamasını bir an dahi istememişti. Oysa ellerinde tutmuş olduğu bu bebek o kadar masum ve habersizdi ki...
Bebek doğalı iki hafta olmuştu. Nisan ayının başlarında sabaha karşı kardeşinin çığlığıyla uyanıp odasına girdiğinde annesiyle beraber tanımadığı bir şifacı vardı. Aslında o günü hatırlamak bile istemiyordu. Hayatının en korkunç ve en mucizevi tecrübelerinden birini yaşamıştı. Kardeşini o halde, acılar içinde bırakmaya razı olamamış tüm doğum boyunca onun yanında olmuştu. Kardeşinin saçlarını okşamış, kendisinin canını acıtacak derecede elini tutmasına izin vermiş, kardeşiyle beraber derin nefesler almıştı. Bebek ise ancak öğleye doğru doğmuştu. Phoenix ise bebeği gördüğü anda sanki saatler boyu acı çeken o değilmiş gibi gülümsemiş ve bebegi sıkıca tutup gözlerini kapamıştı. Bir süre sonra bebeğinin saçını koklarken yanağına bir gözyaşı damlası düşmüştü.
"William."diye fısıldamıştı. Draco ise yaşadıklarının etkisiyle sadece onlara bakabilmişti. Kendisine gelmeye çalışırken tek düşündüğü kardeşinin artık bir anne olmasıydı. Kısa bir sessizliğin ardından Phoenix tekrar konuşmuştu.
"Benim küçük Will'im." demişti. Draco kardeşinin sesindeki sevgi ve şefkati rahatlıkla hissedebilmişti. İstemsizce kardeşine gülümsediğinde kardeşi onu öyle yakalamış, elini uzatarak onun yanına gelmesini istemişti.
O günden sonra da işlerinden kalan kısmını da burada kardeşi ve yeğeniyle geçirmeye başlamıştı. Onlar bilmese de, Draco onlarla beraberken tüm kaygıları gitmese bile en azından yatışıyordu, daha rahat düşünebiliyordu. Kapının açılmasıyla dikkati dağılmıştı. Gelen annesiydi ve endişeli bir şekilde kendisine bakıyordu.
"Ne oldu?" dedi Draco. Sesi ise oldukça düz çıkmıştı.
"Burada olduğunu tahmin etmiştim. Bella seni görmeden buradan git."
"Niye? Beni görürse diğer çocuğuna yaptığı gibi bana da mı işkence eder?"
"Draco... Zor zamanlardan geçiyoruz. Potter fiyaskosundan sonra konumumuz hiç olmadığı kadar yerde. Eskisi gibi değiliz."
"Zaten hiçbir şey eskisi gibi değil anne." dedi Draco. Ardından kollarında uyuyan bebeği beşiğine yatırmıştı.
Annesi ise bir süre oğluna baktıktan sonra ileriki yatakta oturan kızına bakmıştı. Phoenix onun geldiğini bile fark etmemişti. Narcissa kendisini kapana kısılmış gibi hissediyordu. Kızı aylardır buradaydı, oğlunun tüm suçlamaları ve iğnelemelerine katlanıyordu. Lucius ve çocukları arasında kalmıştı ve çok yorgundu. Yine de bunca konu arasında en çok endişelendiği şey kızının durumuydu. Geçen haftadan bu yana iyi olduğu söylenemezdi.
"Kardeşin için endişeleniyorum." demişti. Oysaki sesli düşünmüştü.
"Gerçekten de onun hakkında daha yeni mi endişeleniyorsun anne?" dedi Draco alaycı bir şekilde güldükten sonra.
"Burada iyi değil. Daha da kötüye gitmesinden endişeleniyorum. Onu buradan çıkarmanın bir yolunu bulmaya çalışıyorum."
"Doğum yapalı iki hafta oldu. Düzelecektir."
" Benim endişelendiğim şey bedeni değil... Zihni."
Draco ise kaşlarını çatarak annesine bakmıştı. Annesinin demek istediği şey canını sıkmıştı. Evet kardeşi son günlerde fazla dalgın ve suskundu. Ama evde zor koşullar altında bir çocuk dünyaya getirmişti. Bu normal değil miydi? Annesi haklı olabilir miydi? Gözucuyla kardeşine baktığında boş gözlerle etrafına bakındığını görmüştü. Bir an öylece durduktan sonra kardeşinin yanına gitmeye karar vermişti. Yatağının kenarına oturduktan sonra yavaşça elini tutmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Anka'nın Dönüşü
FanfictionOlduğu kişiden oldum olası nefret etmişti zaten. Safkanlıklarıyla övünen bir ailenin umursamaz evladı olarak doğmuştu. Hiçbir şekilde onlara ait olmamıştı. Ne görünüşüyle, ne fikirleriyle, ne gittiği okulla, ne de sevdiği insanlarla...