28/06/2006
Aynanın karşısında öylece dururken, tek düşünebildiği bu noktaya nasıl geldiğiydi. İçinde öylesine bir acı kol geziyordu ki, daha önce çektiklerinin hiçbirine benzemiyordu. Ruhu çıkmak istiyor, bedenine çarpmaktan bitap düşer hale geliyordu. Düşündüklerinin, hislerinin sonsuzluğu canını yakıyor, adeta etlerini lime lime ediyordu. Yine de aynadaki yansıması acısını yansıtmıyordu. Yüzündeki ifadeyi kendisi dahi yabancılamıştı.
Hannah kapının önünde durup aynada kendisine bakan Phoenix'i üzüntüyle izliyordu. Sevdiği adamın düğününe gitmek zorunda kalmıştı ve yapabileceği hiçbir şey yoktu. Kaldığı sürenin bir önemi yoktu, oraya gidecek, sevdiği adamı yanında eşiyle görecekti. Kendisinin olması gerektiği yerde bir başkasının olmasını içinde üzüntüyle yüzünde gülücüklerle izleyecekti. Phoenix'in bu kadar acı çekmesi ve bunlara rağmen sessizliğini koruması onu sinirlendiriyordu. Oysa Hannah, bağırsın istiyordu. Yıksın, geçsin, kırsın, döksün, ama böylesine sessiz durmasın istiyordu.
"Gitme.." dedi orada olduğunu belirtmeye karar verdikten sonra. Phoenix'in gözlerini bir anlığına kapatıp, derin bir nefes aldığını görmüştü. Taşıdığı yükü kendisi ancak tahmin edebilirdi.
"Geleceğim Hannah. William yarın geliyordu, değil mi?"
"Evet, yarın onu almaya gideriz." Dedi Hannah. William annesi bakanlıktan geldikten sonra Teddy'nin yanına gitmişti ve o günden beri oradaydı. Andromeda teyzesi bu duruma karşı çıkmamış, yeğeninin yalnız kalmasının daha iyi olacağını söylemişti.
Phoenix ne yaparsa yapsın, kendisine ne söylerse söylesin buna gücü olmadığını biliyordu. Yenik bir şekilde aynaya baktıktan sonra yatağının kenarındaki çekmeceyi açıp Charlie'nin yıllar önce onun suratına fırlattığı, çimenlerin arasında bulduğu yüzüğü sanki değerli ve nadide bir hazineymişçesine ellerinde tutmuştu.
"Öyleyse Malfoy... Benimle evlenip Weasley olur musun?" diyen Charlie'nin sesi kulaklarında yankılanmıştı.
Göğsü sıkışıyormuş gibi hissediyordu. Bugün bittiğinde içinde bir şeylerin öleceğini hissediyordu. Gerçi kendisinden geriye çok bir şey kalmamıştı; Ona yaşamı veren küçük bir umudu ve Will'inden başka kendisinden hiçbir şey kalmamıştı. Yavaşça ellerindeki yüzüğü öptü ve çekmeceden bir ip çıkarıp yüzüğü o ipe doladı. Hazır değildi, ama gitmek zorunda olduğunu biliyordu.
"Gitmeliyim Hannah." Dedi kalktığında.
"İzin ver, seninle geleyim."
"Bunu tek başıma yapmalıyım, teşekkür ederim." Dedi ve hiçbir şey demeden evden çıktı.
Charlie ise kovuktaki odasında smokininin düzgün durması için düzeltmeye çalışıyordu. Hava giderek kararmaya başlıyordu. Aşağıdaki sesler vaktin giderek yaklaştığını haber veriyordu ona. Yanında Bill ve George vardı. Gerçi George aşağıdan çağırıldığı için geçici bir süreliğine yoktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Anka'nın Dönüşü
FanfictionOlduğu kişiden oldum olası nefret etmişti zaten. Safkanlıklarıyla övünen bir ailenin umursamaz evladı olarak doğmuştu. Hiçbir şekilde onlara ait olmamıştı. Ne görünüşüyle, ne fikirleriyle, ne gittiği okulla, ne de sevdiği insanlarla...