"Yemeyeceğim." Dizlerimi kollarımı daha fazla doladım.
"Yiyeceksin."
"Hayır yemeyeceğim git! Sen bana aklını niye taktın ya? Okulda senin için mafya ailesinden diyorlardı, doğruymuş demek." Evet, şimdi siz bana neden kaçmaya çalışmadın diyor olabilirsiniz, tabii ki de denedim. Üstelik son bir saatte altı kez. Ama dışarıda o kadar çok koruma var ki, başaramadım.
Ağzıma zorla kaşığı soktuğunda dudağımı sımsıkı yumdum ve kaşıktakileri püskürttüm.
Derin bir nefes aldı ve yemeği kenara koydu.
Sabırlıydı.
Yani, birisi bana bunu yapsa kafasından aşağı dökerdim herhalde şu çorbayı.
"Neden yemiyorsun?"
"Çünkü senin yanında olmak, sabahlamak istemiyorum." Yüzüme uzun uzun baktı.
"Tamam."
"Ne tamam?"
"Tamam, kalk gidiyorsun." Kolumu sıkıca sıktı ve beni ayağa kaldırdı. Odadan çıkarıp, hızla merdivenleri indik.
Kapıyı açtı ve beni dışarı itti. Ve ne büyük tesadüftü ki, bardaktan boşalırcasına yağmur yağıyordu.
"Güle güle!" Bağırıp, kocaman kapıyı yüzüme kapattı.