Merhaba Milkshakelerim, okurcumcumlar! Şu anda saat 12.09, 26 Temmuz ne zaman yayınlarım bilmiyorum. Bundan sonra bölümlerin biraz uzun olmasına karar verdim. İnşallah beğenirsiniz.
İyi okumalar!
Gözlerimi yavaşça araladım ve ellerimi, gözlerimi ovușturmak için yüzüme götürmeye çalıştım. Evet sadece çalıştım. Ellerim bağlıydı.
"Noluyo amk." Ağzım açıktı. Sersemliği bırakıp etrafa mal mal bakmaya başladım. Deniz, İnci babaanne, Deniz'in babası, sanırım amcaları filan vardı, ağızları bantlı, elleri ve bacakları bir sandalyeye otutturulmuș biçimde bağlıydı. Bir de kötü adamlar vardı. Dışk Dışk.
Deniz sanki gözleriyle bana, 'İyi misin?' demeye çalışıyordu.
"Lan, lan lan lan, siz benim kafama silahla vurmuştunuz değil mi?" dediğimde iri yarı adam kollarını iki yana açtı.
"Evet, bir sorun mu var?"
"Lan olum siz kendinizi Teksas'ta mı sandınız, burası İstanbul, parçalarlar adamı len!" Çirkef çirkef bağırdığımda gözlerini devirdi bir başkası.
"Kim parçalayacak, senin o cılız arkadaşların mı, yoksa babası hapishanede olan Selim iti mi?" Yüzüme yaklaşıp, başı olarak tahmin ettiğim şerefsizlerden biri bana bunları söylediğinde yüzüne tükürdüm. Adam yüzünü ekșitti.
"Asıl it olan sensin şerefsiz adi pislik! Açın ellerimi lan benim! Açın!" Bağlı olduğum sandalyeden ellerimi ve ayaklarımı kurtarmaya çalıştım.
"Emredersin ya, başka?" diye sorup bağlı saçlarıma yapıştı. İnleyip yüzümü burușturdum.
"Seni, seni piç! Bırak saçımı!" Bağırmamla yüzüme inen tokat bir oldu. Dudağım kanamaya başlamıştı. Sırıttım.
"Beni bir tokatla mı susturacağını sandın? Ben alıştım o tokatlara, merak etme." dedim ve Deniz'e bir bakış fırlattım. Şuna bak, adam bana tokat atıyordu ve umrunda bile değildi.
"Sizi gidi çifte kumrular, dün gördüm. Deniz'in gözümüzde seni değersiz göstermek için yaptığı bir çabaydı o, ama ne kadar değerli olduğunu iyi biliyoruz onun için." dediğinde ağzım bir karış açık kaldı.
"Ne demek yani Deniz bu, doğru mu?" Sorduğum soruya cevap olarak, derin bir nefes verip başıyla onayladı. Demek isteyerek yaptığı bir şey değildi. Demek Deniz bana bilerek tokat atmamıștı.
"Ama tabi, babandan da alışıktın sen değil mi? Pis avukatın kızı seni..." dediğinde yüz hatlarım gerildi.
"Çözün lan beni! Çözün!" Bağırıp sandalyede daha çok tepindim. "Ya siz ne bekliyorsunuz, ya öldürün hepimizi bitsin gitsin, ya da çözün amk! Bari İnci teyzeyi çözün olum!" Bağırdığımda şaşırmış gibi yaptı, ama dalga geçiyordu.
"Aa, minik Asya'daki zekaya bak, bizim düşünemediğimiz şeyler düşünüyor. Ona ne beklediğimizi söyle, Burak." O başları diye tahmin ettiğim köpek, yanındaki Burak denen çocuğa emir vermesiyle çocuk konuştu.
"Bu yeterince dramatik tabloya, daha da dramatiklik ekleyecek birini bekliyoruz, geldi gelecektir." diyip saatine baktı.
"Ya çözün Deniz'i ve babasını göstersinler size gününüzü!" Bağırdığımda kahkaha attı o başlarındaki kötü.
"Hem siz neden sadece benim ağzımı açık tuttunuz ki? Ya benimkini de bağlayın, ya da diğerlerini çözün." Deniz bana sürekli gözleriyle susmam için hareket yapmaya çalışıyordu.
"Ah, minik Asya, ben de senden bu soruyu bekliyordum, zeki bir kızsın, çözün ellerini Asya'nın." dediğinde adamlar ellerimi çözerken tek kaşımı kaldırdım.