Yaaaa benim canım okurcanlarım, siz bana ne yapsanız yeri. Ama müjdeli haberlerim var! Sınavlarım müthiş geçti, ve bundan sonra birkaç bölüm daha yayınlayıp, ikinci kitaba geçmeye düşünüyorum, lütfen bana sık sık bu konu ile ilgili öneri ve görüşlerinizi bildirin. Bir de ithaflar çok karıştı, ben de şöyle bir çözüm getirdim bu konuya. Eğer olur da ikinci kitabı çıkarırsam, ki bu yüksek olasılıklı, o zaman ilk bölümden itibaren yazarsınız, ben de ithaflarınızı yaparım :)
Bu arada ailem bana telefonumu alınca Instagram sayfasını açmayı düşünüyorum ama takip sayısı nasıl olur bilemiyorum. Bu konu hakkında da görüşlerinizi bildirirseniz sevinirim.
Haydi iyi okumalar :*
"Yüreğin iki parça senin; biri gün, biri gece; biri ay, biri güneş." (VS İZLEYEN TOK MU AĞAĞAĞAĞĞĞ) diyen kadına bakarak yutkundum. Elimi tutan ve el falıma bakan elleri sıcacıktı, benimkilerin aksine.
Eveeett, şimdi nasıl buraya geldiğimizi anlatayım, tabii ki Hakan ve Mehmet sayesinde! Hakan bir arkadaşından duymuş bu tuhaf evi olan kadını, Mehmet'le de barıştıklarında hemen söylemiş, sonra başımızın etini yemiş, en sonunda ben, Hakan ve Mehmet üçlüsü olarak bu kadının evine gelmiştik.
Selim'le olan o 'malum' olayın üzerinden iki gün geçmişti ve kesinlikle bana bu olay Deniz'in kafamı daha az kurcalamasını sağlamıştı.
İki gündür Selim'e gözükmemiştim, o da bana gözükmemişti.
Kafamdaki en önemli sorulardan biri şuydu: Acaba ben Selim'i öpmekten başka çözüm üretemez miydim?
Yani, acaba Selim'i öpmek istemiş olabilir miydim?
Bu korkunçtu.
Selim beni kardeşi olarak kabul ediyordu.
Benim ona karşı böyle duygular hissetmem, hatta belki de onu arzulamam, çok çirkindi ve yanlıştı.
Ne hissettiğimi çözemiyordum.
Deniz'e ihanet etmiş gibi hissediyordum, ki etmiştim de.
"Senin gecen de, gündüzün de; ayın da, güneşin de toprağın üstünde hala!" diye bağırdı kadın. Yutkundum. Deniz...
"İki kişi var gönlünde senin. İki farklı kişilik, iki farklı karakter." Kadın devam edecek gibi oldu ama hemen elimi çekip ayağa kalktım.
"Yeter. Daha fazla istemiyorum." Mehmet de, Hakan da, kadın da şaşkın şaşkın bana bakıyordu.
"Güzel kızım, sen gerçeklerden kaçarsın, hangisini istediğini bilmezsin. Ama benim sana vereceğim tavsiye, kalbinin sesini dinle." Mehmet ve Hakan'ı tuttum ve çekiştirmeye başladım. "Kalkın gidiyoruz."
"Ya kızım kadın devamını söylesin bırak işt----"
"Hakan gidiyoruz!" diye bağırdım ve o uzun koridordan geçtik. Bu kadın sanırım çok ünlü filandı, bir sürü kadın kuyrukta bekliyordu resmen.
"Allah'ım ya dursaydık işte ne güzel anlatıyordu kadın." Bizimkilerin sokranışlarına aldırmadan kendimi evden dışarı atıp derin bir iç çektim. Ardından bizimkileri beklemeden hızlı hızlı yürümeye başladım.
"Nereye gidiyorsun Asya?! Hey!" Gibi cümlelere aldırış etmeden bağırdım.
"Beni yalnız bırakın, sakın peşimden gelmeyin. Sakın!" Hızlı hızlı yürümeye devam ettim. Ne kadar yürüdüğümü bilmiyordum, çok yürüdüm.
Sakinleşemiyordum. Sinirliydim.
Duygularımdan emin olmadığım için kendime sinirliydim.
Kafama bir yumruk geçirdim.