Merhabaaaaaaa. Ya şimdi benim aklıma bir şey geldi. Hani ben size Milkshake diyorum ve fazla uzun oluyor ya, bir de Selocan ve Denocan olarak ayrılıyorsunuz, acaba size okurcan mı desem dkdjs. Siz de bana yazarcan. Ama tabi sadece bir öneri. Fikirlerinizi bana bildirin çok önemli bu.
Multimedia'da bir şarkı var, bölümü onunla dinleyebilirsiniz.
Bölüm Nefesimsin_benim 'e ithafen. Seni çok seviyorum canım benim.
Bölüm 45 vote 45 yorumda gelir. (En az)
İyi okumalar!
Yazarın Ağzından (Benim, benim!)
"Benim, Asya." dedi Selim dolan gözlerini gizleyip. "Selim?" diye sorup yavaşça gözlerini araladı Asya. Selim, adını kimsenin ağzından böyle güzel duymamıştı.
"Benim." dedi ve yavaşça Asya'nın yanına yaklaşıp, elini tuttu. Sağ elinin işaret parmağında o gri şey vardı. Yüzünde yeşil maske vardı, nefes alıp-vermesini kolaylaştırmak için. Odada çıkan tek ses makinenin, Asya'nın nabzını belirtmesine ait olan sesti (bu nasıl cümle oldu?).
"Çok klişe olacak ama, bana ne oldu?" diye sorup, Selim'in elini sıktı. Şu anda geçmişi düşünmek istemiyordu Asya. Eğer Selim isteyerek bunu yapmış olsaydı, şu an burada olmazdı, değil mi? Asya böyle düşünüyordu.
"T-trafik kazası." dedi Selim çatlak bir sesle. Üç dakikaları geçmişti bile.
Asya'nın gözünde o son anlar canlandı. Elinden telefonu düşürdüğü an.
"Hat-hatırladım." diye kekeledi Asya. Ameliyatın da etkisiyle kelimeleri tam ve akışkan bir şekilde söyleyemiyordu.
"Kendini yorma." diye fısıldadı ve elini öptü Selim. Bir an Asya'nın kalp atışları hızlandı, Selim elini öptüğü için.
Selim çarpık bir şekilde gülümsedi ve elini tutmaya devam etti. Asya utancından kıpkırmızı olmuştu ama yüzündeki maske bunu bir miktar kapatıyordu.
"Beş dakikanız doldu efendim." dedi yoğun bakıma giren hemşire. Selim ofladı.
"Ben dışardayım, hepimiz." dedi ve camın arkasını gösterdi. Asya'nın bakışları oraya döndüğünde bir sürü tıkış pıkış doluşmuş camdan el sallandı.
"Benim için onlara el salla." dedi Asya, çünkü el sallayacak hali bile yoktu.
"Tamam. Görüşürüz." dedi ve Selim, Asya'nın elini bir kez daha öpüp çıktı. Asya'nın gözleri camın ardında ona onca gülümseyen kişiyi değil de, Deniz'i arıyordu.
Ama yoktu.
Deniz, bir barda sabahlamıştı. Kim bilir kaç şişe içmişti. Kendini kaybetmişti. Saat yaklaşık 03.00'da vardan çıkmasını istediklerindeyse kavga çıkarmış, en sonunda onu döverek çıkarmıştı kapıdaki korumalar. Kafası çok karışıktı Deniz'in. Bulutluydu. Aynı zamanda parçalı umutlu. Belki. Belki? Elif... Belki yaşardı be. Filmlerdeki gibi. Hem belki Asya en kısa zamanda uyanırdı?
"Sen de mi benim gibi ayyaş çıktın be oğul?" dedi üstünde yırtık pırtık kıyafetleri, saçı sakalı karışmış, elinde bir bira şişesi taşıyan adam. Deniz'e sesleniyordu ama Deniz sızmıştı barın sokağında.
"Oğul sana diyorum, kim bilir ne derdin var be amına koyuyum şu dünyanın, adaletini sikeyim!" Bağırdığında Deniz sıçrayarak uyandı. Gözlerini biraz ovuşturdu ve görüşünü netleştirdi. Sarhoş adam yanına, duvar dibine çöktü. Ardından bir şey söylemeden elindeki gazeteyle kaplı şişeyi Deniz'e uzattı. Deniz tereddüt etmeden kafasına dikti.