45

6.4K 341 125
                                    

Milkshakelerim merhaba! Hani söylemiştim ya şu İnstagram sayfası işini, onu seneye erteledim. Şu anda hikaye 50 binlerde ve seneye daha fazla artacağını umuyorum. Aynı zamanda okullar açılmadan önce bütün sosyal medyayla olan iletişimim kesileceği için, pek de sağlıklı olmazdı. Bu yüzden önümüzdeki sene Nisan'ın sonu Mayıs'ın başı gibi sayfayı açmayı düşünüyorum.

Bu arada bir bölüm yayınlıyorum, gören neredeyse 200 kişi, vote veren 20 kişi, yorum sayısı ise 60-70. Ben de şöyle bir karara vardım. Bundan sonra her bölüme vote ve yorum sınırı koyacağım.

Bir sonraki bolum 40 vote ve 30 yorumda gelir. (En az)

İyi okumalar!

Yaklaşık olarak İnci teyze hastaneden çıkalı sekiz gün filan olmuştu ve şu anda İnci teyze yeni şatolarındaydı. O olaydan sonra yerleri tespit edildiği için yeni bir şatoya taşınmak durumunda kalmışlardı ve bu ev bir öncekinden hayli büyük ve korunaklıydı.

Evet, şu anda Deniz beni İnci teyzeyi ziyarete getirmişti, ve ben ağzım açık evin dışardan görüntüsüne bakıyordum ve aklımda bir soru daha vardı. Ben bunca gündür Deniz'in annesini hiç görmemiştim?

Şimdi sormanın pek sırası değildi sanırım.

"Hadi gel." Elini uzattığını sanıyorsanız, yanlış düşünüyorsunuz -ki zaten ben de istemiyorum-, o önde kendinden emin adımlarla evlerine ilerlerken ben arkasından minicik bir ördek gibi paytak adımlarla ilerliyordum. Eve girmeden önce kocaman kapının kenarındaki zili çaldığında bir hizmetli kapıyı açtı.

"Hoşgeldiniz Deniz bey." Eski hizmetliler halen duruyordu ama şu anki evleri daha geniş olduğu için evlerinde iki yerine dört hizmetçi vardı.

"Hoşbulduk Emel. Babannem uyumuyor değil mi?" 

"Hayır Deniz bey, odasında Derya hanımlar var, ziyaret için gelmişler." dediğinde Deniz başıyla onayladı ve asansöre ilerledi -evet yanlış duymadınız evlerinin içinde bir asansör vardı, sanırım ev dört katlı ve çatı katını da sayarsak beş katlı olduğu içindi- ben de peşinden küçük adımlarla koşup asansöre bindim. Üçüncü kata tıklayıp beklemeye başladığında aynada görüntüme baktım. Mart ayına girmiştik ve havalar yeni yeni ısınıyordu. Bense bugün yine bir değişiklik yapmayıp, siyahlara bürünmüştüm. Deniz de simsiyah giymişti. Sadece üstümde farklı olarak koyu lacivert uzun kollu bir kot ceket vardı. Onun haricinde yine saçlarım sımsıkı toplu ve gözümde siyah gözlüklerim vardı. Gözlüklerim aklıma gelince kendilerini saçıma çıkardım. Bu arada Selim'e gelince, hafta boyu kendisini görmemiştim. Okula hafta boyu Deniz gibi o da gelmemişti, muhtemelen hem babannesinin yanındaydı hem de kafasını toplamaya çalışıyordu.

Asansörden 'kink' sesini duymam ve asansörün kapısının açılması bir oldu. Ev yine aynı şekilde dekore edilmişti.

Uzun bir koridor yürüdükten sonra Deniz büyük beyaz bir kapının önünde durdu, zaten aralık olan kapıyı çaldı ve içeri girdi, ben de ardından girdim.

"İnci sultan!" diye neşeyle bağırıp babannesine sarıldı Deniz. Gülümsedim. Tam o sırada gözüm sarı bir yelloz çarptı.

Kız kelimenin tek anlamıyla fıstıktı. FISTIK.

Hem yüzü güzeldi, hem de vücudu. Bu da yetmezmiş gibi hatlarını belli edecek ten rengi ve diz kapaklarının bir hayli üzerinde bir elbise giymişti, ince askılı dedikleri türden. Bu soğukta o şeyi nasıl giyebiliyordu!? Hava en fazla yirmi beş derecede oluyordu bir kere!

"Asya burda mısın?" Deniz önümde el salladığında sıçradım.

"Evet. Ha, merhaba İnci teyze, çok geçmiş olsun. Aslında daha erken gelecektim ama Deniz gelmeme izin vermedi."

"Oy kizim da, oyle uzaktan olir mu? Gel bakayim bir sarilayum." diyip kollarını açtığında gülümsedim ve sarıldım. Uzun ve bir yerini acıtmamaya çalışan sarılmamızdan sonra kollarımı nazik bir şekilde ayırdım.

"Nasılsınız, iyileştiniz inşallah?"

"İyuleştim kizim iyuleştim. Gordim sen de perişan oldin yavrum hastahanelerde.."

"Ne demek İnci teyzecim."

"Geç yavrum ayakta beklemeysun, şoyle otur." Gösterdiği sandalyeye oturdum. O an fark ettim ki Deniz, o Derya denen kızla koyu koyu bir muhabbete dalmış, dipdibe, omuzları değecek şekilde oturmuş gülüşüyorlardı.

"Derya kizim, bu Asya, Asya kizim, bu Derya." dediğinde kız kafasını Deniz'in burnundan çekti ve bana döndü ve o dolgun kırmızı ruj sürülmüş dudaklarını gösterip kocaman gülümsedi ve ardından elini uzattı. Ve ben o eli kırarım.

"Memnun oldum." dediğinde yapmacık bir şekilde gülümsedim ve elini sıkmadım.

"Asya kizim sana da tekrardan teşekkür ederim, doktorların dediğine gore ilk yardım çok önemliymiş." dediğinde içten bir şekilde gülümsedim.

"Benim yerimde kim olsa aynısını yapardı İnci teyze."

"Bu arada sen neymişsin be kizim, resmen o adamlara kafa tuttin." dediğinde gülümsedim. O da kıkırdadı.

"Asya bu benim çocukluk arkadaşım, Derya. Küçükken beraber çok vakit geçirirdik. Aa aklıma geldi de Derya, bu akşam yemeğe bizde kalsana, eski günlerdeki gibi. Sonra evi gezidiririm sana." dedi ve Derya'yla imali imali gülüştüler. Aniden ayağa kalktım. Bir kere Deniz akşam yemeklerinin çok az bir kısmını ailesi ile geçirirdi.

"İnci teyzecim size tekrardan geçmiş olsun, hasta ziyareti malum, kısa olur, rahatsız etmeyeyim. Akşam için de planları var zaten 'arkadaşın'. Size iyi akşamlar. Tekrardan geçmiş olsun."

"Asya kizim olur mu oyle? Sen de kal aksam yemegine, içimize sinmez vallahi. Değil mi Deniz?" dediğinde Deniz fark etmedi bile, sohbetlerine ve bol kahkahalı konuşmalarına devam ettiler.

"Yok, olsun. Size iyi akşamlar, tekrardan bol geçmiş olsun." dedim ve bir şey söylemelerine fırsat bırakmadan hızla odadan çıkıp merdivenlere koştum. Asansöre binmek istememiştim.

Merdivenlerden hızla indim ve kapıyı açıp çıktım. Deniz beyin henüz umrunda bile değildi tabi. Neyse. Selim'den bile yedik, bundan mı tekme yemeyeceğiz?

Bak işte, bunun attığı tekme Selim'inki kadar koymuyordu abi.

"Asya hanım sizi evinize bırakayım hemen efendim?"

"Gerek yok Ahmet." dedim ve önümdeki taşı tekmeleyerek yürümeye başladım. Telefonum çalınca arka cebimden çıkarıp, ekrana baktım. Deniz. Hemen cevapladım.

"Ben iyiyim Deniz, bir problem yok, afiyet olsun, iyi eğlenceler!" Mutluymuş gibi bağırıp telefonu suratına kapattım. Ardından telefonu sessize aldım. Evleri şehirden uzaktaydı ve ana yol buraya on beş dakika koşma mesafesindeydi. Hıphızlı koştum ve yaklaşık yirmi dakika sonra anayola çıktım.

Telefonumu cebimden çıkarıp saate bakmak istediğim sırada Deniz'den gelen yirmi bir tane cevapsız aramayı görünce umursamadım ama tam o sırada tekrar telefonum çalmaya başladı. Hemen cevapladım ve koca yolda karşıdan karşıya yürümeye başladım.

"Asya o siktiğimin telefonu ne işe---"

"Ben iyiyim Deniz, ve bu siktiğinin telefonu konuşmaya, internette dolaşmaya, fotoğraf çekmeye---" Aniden bana yaklaşan arabayı görünce hiçbir tepki veremedim, sadece telefonu elimden düşürdüm.

Erkek FatmaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin