Dışarı çıktığımızda baş ağrısından kıvranmamak için zor duruyordum.Kapının hemen önünde beni bekleyen ön kapısı açık siyah spor arabaya binerken Zeus ve diğerlerinin geriye kalan işleri halledeceğiyle ilgili bir şeyler duymuştum.Donuk bakışlarla sürücü koltuğuna döndüğümde Eric beni izliyordu.Üstündeki takımın papyonunu çıkarmış gömleğin birkaç düğmesini açmıştı.Nefes almak için camını biraz açtığında bana bakmamaya dikkat ediyordu.
-'Emma uyuyamadı.Senin ilaçlarından aldı.Eve vardığımızda seninle konuşmak isteyecektir.'bakışlarımı yavaşça cama odaklayıp arkamızdan hızla geçip giden evleri izledim.Sokakta dolanan ve yeni yılın etkilerini üstünden silememiş onca sarhoşun yiyişmelerini görmek iğrençti.Başımı cama yasladığımda Eric elimi yavaşça tutmuştu.Güven verircesine sıktıktan sonra minik bir öpücük kondurduğunda tepki vermedim.
-'Bugün yorucu bir gün geçirdin.'
-'Pennine Dağları'na gittiğimizde konuştuklarımızı hatırlıyorsun değil mi?'dedim kuru bir sesle.Bu ses daha önce kendimde hiç duymadığım bir tonlamaya sahipti.
-'Dinlendikten sonra bunu konuş..-'derken sözünü kestim.
-'Her şey tahmin ettiğim gibi.'buruk bir kıkırdama dudaklarımdan döküldüğünde Eric hala elimi bırakmamıştı.Elimi vitesin üzerine yerleştirdikten sonra kendi elini de üstüne koyup vitesi değiştirdi.Bir eli direksiyonu sımsıkı tutuyor öteki vitesin üzerinden benimkini bırakmıyordu.Bir kaç saniye sonra vitesin üzerindeki eli yavaşça kucağımda olan sol bileğime kaydığında sökülmüş olan elbisemin ucundan tutup kendine çekti.Yumuşak bir hareketle bileğimi ortaya çıkardı.Dövmenin üstünü baş parmağıyla okşarken kırgın bir gülümsemeyi yola gönderdi.Zira hala bana bakmıyordu.
-'Her zaman tahmin ettiğin gibi gitti Abbs.Ama şu an aklında bir sürü soru işareti var.Dedektifi mi düşünüyorsun?Aklını o mu kurcalıyor?Öğrendiğindeki tepkisi?'Sorusuyla birlikte sağ elimi vitesten çekip ona doğru yan oturdum.Şimdi sol bileğimi daha rahat kavrayabilmişti.
-'Dedektif evime ilk geldiğinde Harla'yla konuşup dedektife iki seçenek hakkı tanımıştım.'derken başımı koltuğa yasladım.
-'Ne gibi?'Eric tek kaşını kaldırdığında derin bir nefes verdim.
-'Sizinle elma yemek ya da benimle mahzene inmek.'dedim umursamazca.
-'Yani yukarı çıkıp kimseye bulaşmamak,aşağıya inip oradakileri tanımak.'dediğinde benim dilimi tercüme ediyor oluşuna seviniyordum.
-'Gittikçe bana benziyorsun Sevgili Eric.'dedim haylazca.
-'Ben benzedikçe sen değişiyorsun.Sınırların her geçen gün daha da ileri gidiyor.Bazen..'derken sesi gittikçe kısılmıştı.Kaşlarımı çatıp bileğimdeki parmağına baktığımda dairesel hareketini kesmiş öylece duruyordu.Gözleri yolu izlemesine rağmen yan gözle tepkimi ölçüyordu.
-'Bazen benden korkuyorsun.'dedim sertçe.Soğuk bileğimi ondan çektiğimde elini sertçe vitese vurdu.
-'Sorun senin gidebildiğin uç noktalar Abbs.Daha labirent fikrini yutmaya çalışırken gözümün önünde insanları öldürdün.İnsanlar seni öldürmeye çalıştı ve ben..O minik kız olmadığının farkındayım.'ardı ardına kurduğu cümlelerden en çok etkileyeni son cümle olmuştu muhtemelen.Yavaşça gözlerimi kapattım.
-'Hala o labirentin içinde yaşanacak olan olayları anlatmıyorsun.Onca oda yaptırttın.Her birini anlamlandıramadığım kadar tuhaf şekillere soktun.Özel olduklarını söyledin ve 2 odayı öylece boş bıraktırdın.Bomboş.Ben..Anlamıyorum.'
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LABIRENT
Misterio / SuspensoHer hayat başka bir kitaptır.Onca yıl,ay,gün aslında çok kısadır.İnsan hayatı ne kadar sürer biliyor musunuz? Öyle sayfalarca yazılan,ömrü dolduran bakışlar toplam iki saniye bir şeydir.Çekilen acılar,atılan kahkahalar toplam üç saniyedir.Düştüğümü...