48. Bölüm: DOĞANAY ADINDA BİR KIZIM YOK ARTIK!

12.7K 660 165
                                    

Bölüm şarkısı: Pinhani - Beni sen inandır (süper şarkı ;) )

Multi: OnurDoğanay- yeni kapağımız, 1 ay falan oldu da anca paylaşabildim 🙈🙈🙈


''Bir babanın kızını reddetmesine tanık olur hayat bazen...''

Günler peşi sıra akıp giderken Onur'un yaraları da kabuk bağlamaya başlamıştı. Hastane odasındaki son günlerinde sevdiği kadın ve ailesi gülüşüp sohbetler ediyordu. Ta ki bir zamanlar baba dediği adam Yağız Sert odaya uygunsuz bir giriş yapana kadar...

Doğanay ve Onur, Onur'un hasta yatağında el ele oturuyorlardı. Yağız Bey gülüşme seslerinden zaten rahatsız olarak gitmişti odaya bir de üstüne kızını Onur ile el ele ve dip dibe görmek canını sıkmıştı. Bütün gözler bir anda kapının orada duran Yağız Bey'e dönmüştü. Doğanay, babasını gördüğü an, Onur'un elini bırakmaya ve yataktan kalkmaya çalışmıştı ancak sıkıca tutan Onur buna mani olmuştu.

Yağız Bey sertçe;
"Doğanay, hemen yanıma gel! Gidiyoruz!" dedi. Doğanay, babasının dedikleri ile kaskatı kesildi. Demek ki zamanı gelmişti, hiç istemese bile babasından kopmanın zamanı gelmişti!
Doğanay, Onur'a 'sorun yok' dercesine baktı ve elini Onur'un elinin arasından çekti. Yavaşça ayağa kalktı ve gözlerini babasına dikti ve kendinden emin bir sesle "Gelmiyorum!" dedi.

Yağız Bey, Doğanay'ın dediğini duymamış gibi iki adımda kızının yanına gitti ve kolunu sertçe tuttu.
"Yürü!" diye emrettiğinde, Onur çoktan ayaklanmıştı ve aynı sıralarda Doğanay da kolunu kıvrak bir hareketle babasından kurtardı.
"Sana, gelmiyorum dedim baba!" dedi genç kadın. Onur da sevdiği kadının yanında yerini almıştı.
Yağız Bey ikisini yan yana görünce bir an duraklasa da konuşmaya başladı.
"Sana bu herif iyileşene kadar zaman vermiştim Doğanay! Şimdi görüyorum ki, domuz gibi olmuş! Yürü artık, gidiyoruz!" dedi ve tekrardan Doğanay'ın kolunu tuttu. Aynı anda Onur'un eli de Yağız Bey'in Doğanay'ı tutan koluna gitti.
"Size, gelmiyorum dedi Yağız Bey! Nesini anlamamakta diretiyorsunuz!!" diyen Onur'un yüzü hafiften kızarmaya ve dikiş yerleri sızlamaya başlamıştı.
"Sen karışma!" diyen Yağız Bey, Onur'a cephe alırken olayları başından beri sessizce izleyen Ayhan Bey devreye girmişti. Onur ve Yağız Bey'in arasına giren Ayhan Bey konuşmaya başladı;
"Yağız Bey, bu yaptığınız oldukça yanlış, gençler birbirini seviyor ve bence onları ayırmamalıyız!"
Yağız Bey sertçe; "Benim, senin oğluna verilecek kızım yok!" dedi.
Doğanay cılız sesiyle konuşmaya başladı;
"Baba, ben Onur olmadan yaşayamam! Bir seçim yapmam gerekiyorsa, hiç kuşkusuz Onur'u seçerim!"
"Sen ne dediğini bilmiyorsun! Hemen önüme düş Doğanay! Bunları evde konuşacağız!"
Doğanay gözlerinden akan yaşlarla konuştu;
"Hayır, gelmeyeceğim! Eve gidince ne olacak? Yine bana bağırıp çağıracaksın! Cezalar vereceksin, tokatlar atacaksın! Ya da olmadı bu sefer dizine yatırıp mı döveceksin baba!"

Yağız Bey, Doğanay'a attığı tokatlardan sonra ilk kez kızının ne kadar yara aldığını görüyordu. Şu an ki siniriyle bunu pek umursamasa da umursayan bir Onur dikişlerini zorlayarak öne atıldı ve bağırdı;
"Sen Doğanay'a vurdun mu?! Lan nasıl kıyarsın kızına! Tutmayın beni, baba bırak!" diye bağırdı kendisini tutan babasına. Onur'un dikişleri zedelenmiş ve açılmaya başlamıştı.

Yağız Bey, Onur'un fevri davranışlarını görmezden gelerek Doğanay'a döndü;
"Eğer benimle gelmezsen sonu kötü olur Doğanay!"
"Gelmiyorum baba! Sana yalvardığım halde beni o yaşlı adama verdiğin için aslında sen yaptın bu seçimi!"
"Öyle mi? Son kararın mı? Baban yerine, bu adamı mı seçiyorsun?!" diye bağırarak Onur'u gösterdi.


Doğanay;
"Öyle! Bu adam dediğin adam, beni boynumdaki ipten kurtaran adam!" dedi sol gözünden akan yaşla.
Öfke Yağız Bey'in tüm vücudunu esir aldığında ileride pişman olma ihtimaline karşı olanca gücüyle içindekileri kustu;
"Öyleyse benim bundan gayri Doğanay adında bir kızım yok artık!" diye bağırdı. Yağız Bey, Doğanay'ı evlatlıktan reddetmişti. Gözlerindeki ateşleri sözleri ile Doğanay'ın kalbinin ortasına attı ve çekip gitti. Doğanay duyduklarının etkisini kaldıramadı ve diz kapaklarının üzerine çöktü. Kısa bir an yutkunamadı ve nefesi tıkandı. Gözlerinden akan masum gözyaşlarını silecek gücü bile yoktu.

Onur, babasının tutuşundan kurtuldu ve acılarını yok sayarak sevdiğini kadının yanına diz çöktü. Doğanay'ı kollarının arasına aldı. Genç kadın, sevdiği adamın göğsünde soluklandı ve gözyaşlarına hıçkırıkları eşlik etmeye başladı. Başından beri sessizce olayları izleyen Ayşen Hanım, kocasını da alarak odadan çıktı ve gençleri yalnız bıraktı.

Yağız Bey'in ardından ne söylenecek bir söz ne de yapılacak bir eylem kalmıştı. Genç kadın gözyaşlarını dizginlemeye başladığında Onur da sevdiği kadının kafasını göğsünden kaldırdı ve alnına kocaman, sahiplenici bir öpücük kondurdu. Onur'un sesi, Doğanay'ın yaralı kalbine aşkı nakşeder gibi çıkıyordu;
"Seni seviyorum... seni çok seviyorum! Benim annem, senin de annen! Benim babam, senin de baban! Ben ise her zaman seninleyim güzel gözlüm... Önünde, arkanda, yanında..."
Elini Doğanay'ın kalbinin üzerine koyarak devam etti;
"Ve en önemlisi ise kalbindeyim meleğim... Unutma, ben toprak olana kadar sen de hep benim kalbimdesin!" dedi ve masum bir öpücüğünü genç kadının dudaklarına kondurdu. Ağzına, genç kızın ağladığının simgesi olan tuz tadı gelince içini parçaladı genç adamın.
Doğanay konuşacak gücü kendinde bulamasa da sıkıca sarıldı sevdiği adama. Çünkü genç kadının sözlere sığmayan aşkı; bakışları ve davranışları ile belliydi...

***

Onur'un dikişleri zedelendiği için taburcu olması bir hafta kadar gecikmişti. Taburcu olunca tamamen iyileşene kadar Doğanay ile annesi ve babasının evinde kalmaya başladılar. Onur'un dikişleri henüz alınmadığı için yürümekte ve istediği şeylere ulaşmakta zorluk çekiyordu. Doğanay ise bu süre zarfında Onur'a hazırlanan odada koltukta uyuyordu. Aslında Onur herkes uyuyunca sevdiği kadını uyandırıp yanında yatması için çağırıyordu ancak Doğanay'ın cevabı netti;
"Onur, sıkılmadın mı artık her gece uyandırıp beni yanına çağırmaktan? Bir hafta oldu nerdeyse eve geleli ve ben koltukta rahatım! Odana her an birisi gelebilir ve yanlış anlaşılmak istemiyorum!"
"Sevgilim sen de beni anla! Her yerin tutuluyor o koltukta sana kıyamıyorum..." dedi Onur.
Doğanay yüzündeki gülümseme ile yattığı koltuktan kalktı ve Onur'un yatağına oturdu;
"Aşkım, ben iyiyim! Senin yanındayken ne ağrı var ne de acı..." dedi ve Onur'un yanağından sıkıca öptü.


Ertesi gün ise her şey sıradan gidiyordu. Doktor, Onur'un günde en az yarım saat yürümesi gerektiğini söylediği için Doğanay ve Onur sahilde el ele yürüyüş yapıyorlardı.

''Seninle böyle el ele yürümenin, rahat bir nefes almanın imkansız olduğunu düşünürdüm hep.'' Dedi Doğanay.

''İmkansız yok bizim için artık bal gözlüm.'' Dedi Onur ve genç kızın elini öptü.

Yürüyüş bitiminde eve gelmişlerdi. Doğanay, çardakta dinlenmek için otururken Onur ise annesinin yardımı ile üstünü değiştirmeye gitmişti. Doğanay bahçe kapısının açılması ile kafasını o yöne çevirmiş ve gördüğü kişi ile gözlerini devirmişti. Hande; 'Hemşireyim ve Onur'un yakın arkadaşıyım' ayağı ile her gün istisnasız buraya geliyordu. Doğanay ise Hande'yi her gördüğünde civciv sarısı saçlarına yapışıp, yolmak istiyordu.

"Ah, canım merhaba. Onur nerede?"
Doğanay içinden 'canın çıksın emi!' diye geçirdi.
"Üstünü değiştiriyor, gelir birazdan!" dedi.
İçeriye doğru yol alan kızı gördüğünde hemen ayağa kalktı ve Hande'nin önüne geçti.
"Sana üstünü değiştiriyor, dedim!"
"Aman canım, sanki görmediğim şey!" diyen Hande'nin saçını başını yolmasına ramak kalmıştı. Ancak Doğanay, Hande'nin böyle demesini fesat olarak algılamamıştı sonuçta hastane de çoğu kişi Onur'u üstsüz bir şekilde görmüştü.

"Neyse ne! Geç otur şuraya delirtme beni!" dedi Doğanay.
Hande, Doğanay'ın anlamadığını fark etti ve ikinci bir atak yaptı;
"İnan bana tatlım, Onur sen de ne buldu hiç ama hiç bilmiyorum! Çünkü Onur sarışınlardan hoşlanır da!" dedi ve açık saçlarını eliyle geriye doğru attı.
Doğanay kafasına dank eden düşüncelerle karşısındaki kadına ima ile baktı ve yutkundu. Anında omuzlarını dikleştirdi çünkü kimsenin lafının altında kalmak Doğanay'a göre değildi. Sonunun nereye varacağını ve söyledikten sonra ne kadar utanacağını bilmeden aklına ilk geleni söyledi;
"Ee, ne demişler Hande'cim; Sarışının adı esmerin tadı!" Ardından ise Hande'ye göz kırptı.
Hande ise Doğanay'ın lafının altında kalmadı ve zafer dolu gülümsemesi ile konuştu;
"Tatlım, o zaman Onur neden benim tadıma baktı?"

BÖLÜM SONU

Aşkıma Mafya - İNFİAL (FİNAL)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin