Yekta kendini benden geriye çekti. Gözlerine bakıyordum. Acıma rağmen korkmadan gözlerine bakabiliyordum. O bakmıyordu kafasını öne eğdi. Kaçırdığı her bakıştan sustuğu her saniyeden ne kadar imkansız olduğumuzu bi defa daha anlıyordum. Bana henüz bişey demedi ama hareketleri onu ele veriyordu. Baktım bunun bişe diyeceği yok. Cevapsız kalan cümlemi bi kenara bırakıp devam ettim.
-Bana bişey söylemen gerek.
Yekta kafasını bana çevirdi. Konuşacağını anlamıştım.
-Gey olduğumu nasıl düşünebilirsin?
-Yekta bak dinle asla düşünmedim. Ama bişey var senden kop..
Yekta lafımı kesti.
-Dinlemek istemiyorum sus.
Şimdi şu emir cümlesinde o kadar çok Yekta nın boğazına dalmam için sebep varki anlatamam. Gözyaşlarımı elimle sildim. Onun için üzülmemi hak etmiyordu.
-Ben seni hep dinlemek istedim Yekta. En ufak derdini bile. Seni karşılık beklemeden sevmemi bile çok mu görüyorsun bana şimdi.
Yataktan sinirle attım kendimi. Evin dış kapısının oraya kadar gelmiştim. Yekta'nın arkamdan geldiğinin farkındaydım.
-Tutku dur bi.
Filmlerde olur ya. Belki kararı değişti diye içime umut geldi. Bunu ona belli etmeden Yekta ya döndüm.
-Ne var?
Elinde telefonumu gördüm.
-Telefonunu unuttun.
Telefonumu bana uzattı bişey demeden elinden aldım. Dış kapının sapını tuttum artık bi umudum kalmadı bana şöyle dedi.
-Gitmek zorunda değilsin, kalabilirsin.
Bana dediği şeye bakar mısınız? Sanki ben onun evinde kalmak için ölüyorum. Yada bu mal onsuz nefes alamayacağımı falan zannediyor. Ettiği laflardan sonra nasıl yanında kalabilirdim?
-Yekta sen sarhoşken belkide ayık kafayla hiç çekilmiyorsun biliyorsun değil mi?
Yekta arkamdan ya dur gitme gibisinden laflar etti. Eğer isteseydi kolumdan tutup beni zorlada olsa yanında tutardı. Artık kendime çeki düzen vermek istediğimi fark ettim merdivenlerden inerken. Yıkılacağımı düşündüm öyle olmadı. Daha iyi hissediyordum. İyi hissediyordum çünkü gizli saklım kalmamıştı Yekta ya. Zaten imkansızlığımızın farkındaydım. "Masallardaki mutlu son saçmalıklarına çocuklar bile inanmıyor artık. " Ben kendi kendime sevmiş kendi kendime gelin güvey olmuş kendi kendime acı vermiştim. Bi heteroyla sevgili olma fikrini nasılda salak gibi inandırmışım kendime. Kendim yazıp kendim oynadım. Filmin sonu diye bişeyde olmadı başlamadan bitti.. bitirdi. Bundan sonra ne olur bilemem. Bildiğim tek şey şuan Erdem e ihtiyacım olduğu. Ağlamaya başlamadan aradım Erdem i.
-Nerdesin?
-Sizin evin önüne vardım sayılır. Sen nerdesin bişey mi var?
-Aşağı iniyordum bende yanına gelmek için hazırlandım.
Erdem e söylediğim son yalan bu olur umarım. Yalan üstüne kurulu bi ilişki yalan olurdu, olacaktıda. Ben apartmanın önüne inince Erdem in arabasının ışıklarını görebiliyordum. Erdem arabayı durdurdu. Panikle yanıma geldi.
-Sen ağladın mı? Tutku bişeymi oldu?
Erdem beni bu kadar düşünürken ona karşı yaptığım yanlışların beş parmağı geçmesi gözlerimi tekrar doldurdu..Sokağın orta yerinde sarıldım Erdem e. Omzuna bi damla gözyaşı döktüm.
-Beni buradan götür.
Erdem dediğimi ikiletmeden yaptı. Arabaya bindik ve bi gazla mahalleden çıktık.
-Nereye gitmek istiyorsun?
-Size geçelim.
Radyoyu açtım yüksek sesle Erdem soru sormasın diye. İlyas Yalçıntaş çalıyordu.
"Tükendim çok yaraları açan
Dağılmıyor içimdeki duman.
Sen istersen yanalım o zaman.
Gel artık yok yüreğe dokunan."
Şarkı beni Erdem in soracağı sorulardan daha fazla boğmuştu. Nakarat kısmını dinleyip başka bi şarkıya geçtim. Yabancı pop şarkılar çalan bi radyo kanalında sabit kaldım. Yol boyu hayaller Pop hayatlar Arabesk şekilde hayallerle dışarıya baktım. Erdem de havamda olmadığımı anladı zaten bişey demeden evin önüne kadar arabayı sürdü. Evden içeri girdim. Kendimi koltuğa bırakıp kafam dağılır diye bi dizi açtım . Erdem ben film izlerken hala bişey demiyordu. Bi ara mutfağa gitti. Telefonu elime alınca Yekta dan bi mesaj geldiğini gördüm. Bide bi ton aramış. Yazdığı şeyde aç şu telefonu. Başkada bi bok yok. Telefonu sessize alıp filmi izlemeye devam ettim. Beş dakika sonra Erdem elinde tepsiyle yanıma geldi. Tepsinin içinde antep fıstığı, bisküvi , çikolata gibi abur cubur bişeyler vardı işte. Erdem e kafamı dönüp yüzüne bakmaya başladım.
-Daha iyiysen anlatmak ister misin?
-Sadece ailemi özledim. Telefonda konuştum babamla duygulandım bu kadar.
Erdem alt dudağını öne uzattı.
-Bişeyden kaçıyor gibiydin.
-Yok aşkım öyle bişey. İyiyim bak şimdi burada senin yanındayım ya herşey geçti gitti.
Erdem bana ağrı kesici gibi geliyordu. Onun ne olursa olsun yanımda olmasını istiyordum. Yaptığım yanlıştı biliyordum.
-Erdem bi kaç gün burada kalabilir miyim?
-Sorumu bu. Burası ikimizin evi.
Erdem in evindeyken kendimi ev sahibinden farksız hissediyordum. Bana hiç fazlalıkmışım gibi davranmıyordu. Bu zamana kadar hayatıma giren kim varsa bana nedese evinin kapılarını ardına kadar açarlardı. Pelin i durumdan haberdar edip telefonu tekrar yerine bıraktım.
*******
Erdem kahvaltımı hazırlayıp işe gitmişti. Masanın yanınada evin anahtarlarını bırakmış. Bütün gün ne yapsam dedim kendime oyalancak bişeyler bulmalıydm. Sürekli Erdem in ayağının altında dolaşamazdım. Kendimi oyalayacak şeyler bulmalıydım. Yekta da yazmayı bırakmıştı. Ne aramış nede mesaj atmıştı. Kalbim Yekta yı aklıma getirince hemen beni hüzne getiriyordu. Nasıl anlatsam.. elimde değil işte anlayın. Yekta olmayınca mutsuzdum. Sesini duyma ihtiyacı duyuyordum. Yanında olma ihtiyacı. Ona asla kin tutamıyordum. Ne kadar kendime bile söyleyemesemde onu hala seviyor ve istiyordum..Baktım yine ciğerime kadar acı hissetmeye başlıyorum. Kendime dik durmam gerektiğini hatırlatarak evden çıktım. Ne yapsam ne etsem dedim. İstanbul un sokaklarında dolaşmaya başladım. Kendimi incik cincik herşeyin satıldığı küçük pazara attım. Erdem gelene kadar oyalanırım diye yapboz aldım bi tane. Deniz kenarında koşan iki atın yapbozuydu. Zor bişeye benziyor parçaları ufak ufak ve fazlaydı. Bi kaç tanede sahafçıya girdim. Ayşe kulin in romanlarını falan incelemeye başladım. İzmirdeyken sürekli bişeyler okurdum. Okumayı seven bi tipim zaten. Bir sürü aşk romanı bakmama rağmen iki tane macera romanı alıp çıktım . İçinde aşk geçen herşeyden kendimi alıkoyuyordum. Ufak alışverişimin ardından Erdem lere tekrar geçtim. Yapbozu yerle bir edip başladım yapmaya.
*******
3GÜN SONRA..
Erdem de kalmak bana iyi gelir diye düşünmüştüm. Görmezsem umursamam diye. Yekta hala günümün büyük bi çoğunluğunda aklımdaydı. Bu evdeyken ona mesafe olarak uzaktım sadece. Mesafeler aşkın yaşanmasına engel. Belkide aşk sadece acı çekmektir. Şuan bu evde aşkı doyasıya yaşıyorumdur belki. Hiç sefasını çekmediğim için. Yekta da yazmadı. Gittiğim gün attığı mesajdan başka bişey yazdığı yok . Ne aradığı var ne sorduğu. Erdem sürekli klüpte olduğu için kendimi evde kocasını bekleyen üç çocuklu kadın gibi hissediyorum. Oda benim gibi fast food yemeyi sevdiği için her gün o gelmeden önce pizzalar falan söylüyorum. Erdem in gelmesine yarım saat falan kalmıştı telefonum çalmaya başladı. Arayan Yekta ydı. Ne yaparsa yapsın telefonlarını açmayacağım diye kendime söz vermiştim. Tabiki sözümü tutamadım ikinci çalmasında açtım telefonu.
-Ne var niye aradın?
Güçsüz olduğumu, onun için ağladığımı, onun için üzüldüğümü, ona ihtiyacım olduğunu anlamaması lazımdı.
-Ne yapıyorsun demek için aradım.
Sesindeki hüzünü hissetmiştim .
-Günlerdir ne yaptığımı anlatmamı istiyorsun yoksa sadece bugünü mü?
-Yapma böyle
Sesini bile özlemişim diyorum kendime.
-Yekta niye aradın söyle.
-Özledim Tutku işte soru sorma artık, nerdeysen gel.
-Yekta bak ben gelemem çünkü..
-Tutku bahane falan türetme sikerim ne kadar bahanen varsa gel olum gel!!!
Yekta yine içindeki öküzü ortaya çıkartmıştı. Neden bilmem ama Yekta nın ağzından çıkan küfür bile çok güzel bişeymiş gibi geliyordu bana.
-Geliyorum kapat.
********
Bi taksiye atlayıp Yekta ların oraya geldim. Günlerdir yüzünü görmemiştim. Bendeki heyecanı ve titremeyi görseniz sanırsınız 50 yıldır kaybolan kızını ilk defa gören anne gibiyim. Taksiden inerken ellerimin titremesinden kapıyı bile zorlanarak açmıştım. Kalbimin sesini kulaklarımda duyuyordum. Hava kararmıştı. Erdem sürekli arıyordu ve ben kendimde apartmana çıkacak gücü bulamıyordum.
-Tutku!!
Yekta nın sesini duydum. Paniğimi gizlemeliydim. Etrafta Yekta yı göremiyordum.
-Yukarı bak.
Kafamı yukarı kaldırınca Yekta nın evinin balkonundan beni çağırdığını gördüm .
-Direkt bize gel.
Cevap vermeden apartmana girdim. Acaba başka bişeymi var diye düşündüm. Bu neyin paniğindeydi böyle. Merdivenleri hızla çıktım. Yekta kapıyı açmış beni bekliyordu. Kapıdan içeri girmeden konuştum.
-Çabuk söyle Pelin lere inip duş alacağım.
Bu bi bahane değildi. 3 Gündür aynı şeyleri giyiyordum. Duş almak aklıma gelmemişti yazın ortasında üstelik.
-Gel burada al.
Yekta nın fevriliği geçmişti umursamaz tavırlarımın sonunda. Bişey demeden Yekta ya baktım.
-Hadi gir içeri. Ben sana giyecek bişeyler bırakırım.
Yekta evin içine girip kapıyı tam araladı. Bende yavaş yavaş girdim eve.
-Hemen duş almak istiyorum.
Yekta odaya gidip bana duştan sonra giymem için bişeyler getirdi. O kadar acele etti beni görmek için ortada hiç bişey yoktu. Hiç konuşmadan duşa girdim. Üzerimi çıkarttım. İçinde bulunduğum duruma kendimi adepte edememiştim. Şofbenin suyunu ayarladım. Aklıma ilk Yekta yı tanıdığımda buraya getirdiğim gün geldi. Üzerimdeki herşeyi çıkartıp attım. Soğuk suyun altına girdim. Aşırı bunalmıştım. Vücudumu keselemeye başladım. Saçıma ve tüm vücuduma bi kutu şampuan sürdüm. Şampuanı çikolata kokuyordu. Garip şekilde çok hoşuma gitti kokusu. Suyun altında yarım saat yıkandıktan sonra duştan çıktım. Kapıda asılı duran bornozu üzerime geçirdim. Yekta ya seslenmeden odasına girdim. Kıyafetleri odasındaki yatağın üzerine bırakmıştı. Yatağa bakınca aklıma Yekta ya açıldığım gün geldi. Üzerinden 4 gün geçmiş. Yarası hala aynı tazelikte. Yatağa bakarken dalmışım.
-Tutku ?
Yekta ya döndüm.
-Çıkar mısın üstümü giyineceğim.
Yekta odanın içine girdi çık dememe rağmen. Ayağını geri atarak kapıyı kapattı.
-Yekta çık şu odadan.
Yekta ya dediğim şeyler hiçbirşey ifade etmiyormuş gibi hala üstüme geliyordu. Dibime kadar bişey demeden geldi Yekta. Üstündeki beyaz gömleğin düğmelerini açmaya başladı .
-Yek.. yekta yeter çık.
Kalbimin göğüs kafesimi kırar şekilde attığını kendim bile duyuyordum. Yekta üzerindeki gömleği çıkarıp yatağın üzerine bıraktı. Fiziği gerçekten fitti.
-Sen sarhoş musun?
Yine beni Buse sandığını düşünmeye başlamıştım. Yekta bornozumun kol kısmını aşağıya indirdi. Kafasını yavaş yavaş omzuma eğdi. Ben omzumu öpmesini beklerken o köprücük kemiğimi öptü. Tekrar aynı acıyı yaşamaktan korkmaya başlıyordum.
-Yekta sen sarhoşsun.
Sesim titriyordu.
Yekta üzerimdeki bornozun ipini çözdü. Yaşadığım şey bi rüya gibi geliyordu. Bornozu üzerimden çıkardı. Utanıyordum. Artık üzerimde hiçbirşey yoktu.
-Yapma!!
Yekta beni yatağa itti. Gözlerim tavana bakıyordu. Sırt üstü düşmüştüm yatağa. Yekta nın dudaklarını göbeğimden yukarı çıktığını hissettim.Bütün vücudumu öpüyordu. Gözlerimi yine kapattım. Beni öpe öpe üstüme çıkıp dudak hizama geldi. Nefesini hissediyordum yüzümün her zerresinde.
-Se...sen.. sen kendinde değilsin.
-Gözlerini aç.
-Yekta..
-Tutku gözlerini aç dedim.
Göz kapaklarımı yavaşça açtım. Yüzü yüzüm kadar yakınımdaydı.
-Hiç bu kadar kendimde olmamıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Benim Hetero Sevgilim
RomanceKader kelimesine hayatımın hiçbir zaman diliminde inanmamıştım insanlar bir tercih yapar ve yaptıkları tercihin sonucunda ya ödüllendirilirlerdi ya da cezalandırılırlardı. Peki neden ben hep cezalandırılan taraftayım tanrım? Neden aldığım her kararı...