Pelin i arayıp Erdem in nasıl olduğunu sordum pek bir değişme yada gelişme yokmuş annesindede Erdemdede. Annesi hala uyanamamış Erdem de başından ayrılmıyormuş. Yekta ya söz verdiğimden yanınada gidemiyorum. En erken yarın yanında olabilirim. Ben Yekta nın yanında olsamda Erdem sürekli kafama geliyor vicdanımı rahatsız ediyordu. Yanında olmak istesemde hastaneye girmek istemiyordum.
Neredeyse 4 saat boyunca durmadan salak gibi denize olta atıp atıp bekledik. Bu yaşıma kadar hiç balık tutmamıştım iyikide tutmaşım yani. Sinir stres atıyor diyorlar birde balık için değil sinirimi atmayı kafamı dağıtmayı iki katı sıçtım moralimin içine. Saatlerdir buradayız 7 tane balık anca tutabildik. Tutabildik dediysem Yekta tuttu. Onlarında yarısından çoğu dişimin kovuğuna yetmez. Bi kaç tane büyük var o kadar.
-Yekta şu balıkları denize geri göndersen ölmeden.
-Ne ! Denize geri göndermek.. Tutku bizim saatlerdir burada olmamızın tek sebebi bu balıklar.
Yekta dediğimi siklememişti basbayağı. O bana böyle davranışlar sergileyince kendimi denizlere atasım geliyordu.
-Ayy sağol ya bilmiyordum ben geyik avına geldik sanıyordum.Geri zekalı bende sana onu diyorum. Hava karardı şurada bi tava balık yok saatlerdir buradayız.
Ciddiyetimi yeni fark etmiş olacakki yanıma sokulup elini omzuma attı.
-Az daha duralım olmadı bunların yanınada balık ekleriz bir yerden alıp sonra eve gider pişirir yeriz yanınads kuru soğanımızı koyarız .
Yekta nın bu dağdan inme fikrine istemsizce güldüm. Kuru soğan ne yani niye salata yapmıyoruz yanına. Fakir olsak anlayacağımda öküzün evinde bi kuş sütü eksik. Bütün aylığını buz dolabına yatıran benim sanki.
-Yekta bak benki denize saatlerce boş boş bakabilen insan burada cinnet geçireceğim şimdi kalkıyoruz az sonrası falan yok.
Geri zekalıya hadi diyorum kalk diyorum denizden bunaltı geldi diyorum yok anam herif Nuh diyor Peygamber demiyor. Elimde kalan son kozu oynama planıma başvurdum operasyon adı "ben gidiyorum sen burada kal tribi"
-Yekta ben gidiyorum o zaman sen burada kal istersen 100 saat balık tut tamam mı? oldu mu?
-Tutku böyle yapma işte! Bunu deme bana! Güzel bir gün geçiriyoruz şurada içine etme.
Mal bu Yekta vallahi mal yani biri çıkıp mal dese haklısın deyip alnından öpüp eline para vericem o derece mal.
-Ya saçma sapan konuşma be günümüzün içine etmişim. Mal gibi burada beş saattir dikildik. Hayır ne birşey konuştuğun var ne birşey yaptığın susmaya ve beklemeye ihtiyacım yok benim hayır onu geçtim tutabildiğinde yok adam çuvalı doldurdu sen hala şu salak kovayı dolduramadın.
Yekta oltayı bir heyecanla çekmeye başladı.
-Ahaa bak bak bak geliyor balık.
Bende ne kadar salaksam pür dikkat oltaya verdim dikkatimi ama nerde o günler oltanın ucuna serçe parmağım kadar bir balık geldi.
-Birşeymi diyordun hayatım biraz önce?
Yekta daki havayı görmeniz lazım sanki beni kapak etmişte böyle kibirli kibirli olta çekmeler balığı oltadan çıkarırken sinsi sinsi gülmeler. Gülme sırası ona geçmiş sanıyor ne yazıkki öyle birşey yok.
-Ayy Yekta gerçekten şaka gibisin sanki köpek balığı tuttun . O balığı yerken zorlanma diye eve giderken bir tane büyüteç alalım sana.
-Bak ne diyeceğim hemen yolun karşısında "Sokak" adında bir mekan var sen git orada çay kahve ne içceksen iç ben gelirim yarım saat sonra eve geçeriz.
Bu metnin açıklaması "siktir git" değilde nedir Allah aşkına. Offf cidden çok moralim bozuldu. Kalktım ayağa afralı tafralı yürümeye başladım Yekta dan ters yöne. Yürüyorum yürüyorum nereye diyen yok. Öküz tabi insanca davranışlar sergilerken zorlanıyor konuşmak ve anlamak gibi. Gerçekten bozulduğumu anlamamış olma ihtimali var diye döndüm geri beni mekanda tek başına bekletmek pahasına götünden ayırmadığı balık kovasına tekmeyi bastım. Balıklar zaten kovanın içi suyla dolu olduğundan ölmemişlerdi her biri başka yöne doğru yüzdü ve iki saniyede gözden kayboldular. Acaba fazla mı ileri gitmiştim? Yekta yüzünü ekşitip bana baktı.
-Ya bakma bana öyle görende döveceksin sanacak.
-Bir yanıma gelsene sen.
-Ama sen bana böyle bakarsan ben nasıl gelirim yanına az gül az mutlu ol.
-Güleceğim ben sen gel ben güleceğim.
Yanına gidip gitmemekte çok kararsızdım. İçimden üçe kadar saydım cesaretimi toplayıp yanına gidecektim.
"1"...
"2"...
"3"...
Topukla Tutku topukla topukla!!! Cesaret denilen şey zaten ne zaman fayda getirmişki diyerekten başladım koşmaya. Tabi bizim öküz beş metre koşamadan yetişti bana. Yanımda koşmasına rağmen beni yakalamıyordu ben gülmeye başladım bu salağın tek amacı beni korkutmaktı çünkü kendiside gülüyordu yanımda koşarken. Biliyorum komik gelecek ama Yekta nın yanımda koşmasını asla ama asla unutamayacağım. Neden diyecekseniz Yekta benden hem yaşça hem fiziken hemde ruhen daha olgun duran biri ama içindeki çocuğa dokunduğumu hissedebiliyorum böyle zamanlarda. Onunla çok saf bir ilişkimiz var günümüzde eşcinsellerin çoğu sik peşinde koşan insan rolüne bürünüyor"İstisnalar var tabiki" yada o duruma mecbur bırakılıyor. Kimseyi küçümsemiyorum ama seksi dibine kadar yaşamış biri olarak söylüyorum bu zamana kadar yaşadığım hiç bir cinsel birliktelik Yekta nın yanımda olması kadar mutlu etmedi beni. Onunla tam anlamıyla cinsel birşey yaşamadım hatta penisini bile görmedim aslında bakarsanız umrumdada değil. (Tabiki olsa daha güzel olur) Ne zaman birlikte olacak olsak hep bir bokluk çıkıyor olamıyoruz. Yani sizin anlayacağınız aşk bel altı üzerine kurulu bir müessese değil. Neyse iyice konudan çıktım biraz saçmalamışta olabilirim. Yekta yla birlikte nefes nefese kalana kadar koştum birde durmadan benimle dalga geçiyor "Çok hızlısın yetişemiyorum" gibisinden laflar ediyor. Öküzün bir adımı benim beş adımım kadar.
**********
Yekta yla birlikte Burger King te karnımızı doyurduk. Doyması yarım saat sürmeyen karnımız için beş saat balık tutmak.... Kulağa çok saçma geliyor. Hay aklımla bin yaşayayım ben! Hem kafamızı dağıtmak hemde mutlu olmak için Yekta yla ikimize alışveriş yaptık. Hatta inanmayacaksınız ikimize aynı tişörtten bile aldık. Okulda hep dalga geçerdim aynı giyinen aptal sevgililerle. Gerçekten büyük konuşmamak gerekiyormuş. İnsanın sevgilisi olunca demek ki...değil sadece tişört donumuza kadar aynı giyinelim istedim bir ara. Alışverişti yemekti gezmeydi derken gün artık bitmişti. Gündüz hayatını bitirdiğime göre artık eve gidelim kafasındaydım. Bu gece erken uyumak yarın erkendende Erdem in yanına gitmek istiyordum. Yekta ya eve gidelim teklifinde bulundum oda zaten alışverişten şikayetçi olacak raddeye gelmişti. Arabaya atlayıp evin yolunu tuttuk tabiki konumuz bugündü nasılda düşürdüm balıklarını falan gibisinden onunla şakalalıyor ara sokaklardan geçerkende dudağına öpücüğü konduruyordum. Çünkü bugün onu adam akıllı öpüp sevememiştim. Eve varmamız yarım saat kadar vaktimizi aldı. utanmasam arabada Yekta nın kucağına çıkacakken evde hiçbirşey yaşayasım gelmiyordu. Ne kadar yasak o kadar cazip diyelim.Sabah olduğunda Yekta da bende dünün yorgunluğundan uyuykalmışız.
-Yektaa uyaannn..
Sabah sabah sesim zaten götümden çıkıyor birde bu öküzü uyandır.
-Saat 11 olmuş uyan yine işe geç kaldın bak.
Yekta biraz mızmızlansada kalkması gerektiğini bildiğinden şansını fazla zorlamadı.
-11 mi? Off yine mi geç kaldım.
Salak ya insan bir saati kurar işe gidecek olan sensin yani. Tabi bizim öküz telaşla takımını giymeye başladı. Kravat bir yana gömleğin kırışıklığı bi yana 1 dakikadan kısa sürede herşeyi tastamam giydi. Bu haliyle bile o kadar sevimli geliyorduki gözüme o gömleğinin kırışıklarını düzeltirken kalkıp yanına gittim onu izlemeye başladım. Oda bana bakmayı akıl etti bi zaman sonra. Kafasını kafama koydu. Sonra öpüştük dememe gerek yok herhalde.
-Gözleride boncuk boncuk olurmuş sabah sabah.
Gözlerim boncuk boncuktu ama daha yeni kalktığımdan bir milyon çapak vardı etrafında. Artık onun yanında eskisine oranla daha rahattım. Gömleğinin yakasını düzelttim.
-Hadi sende hazırlan senide hastaneye bırakacağım.
-Aşkım hadi beni beklemeden gidiyorsun çünkü ben kahvaltı yapacağım daha.
-Dışarda birlikte yaparız diyeceğim vaktim yok.. O zaman ben çıkıyorum.
Yekta yı biraz daha öpüp evden uğurladım. Kendime bir bardak meyve suyu koyup içtim aceleyle. Yeni uyandığımdan açlık hissim yoktu. Yekta dan on beş dakika sonra bende evden çıktım. Hastaneye gitmem için taksi beklemem gerektiğinden yarım saatlik hastane yolunu bir saatten uzun bir zamanda tamamladım. Hastaneyi görür görmez içimde kara bulutlar dolaşmaya başladı. Böyle işkembeden daha fazla tiksiniyordum hastaneden. Üzüntüden başka birşey katmadı bana. Taksiden indiğimde içim geri ayaklarım ileri şeklinde hastanenin içine yürüyordumki bir anda çalmaya başlayan korna sesiyle küçük dilimi yutacak şekile geldim. Kalbim ağzıma gelmiş vücudum korkudan titremişti. Kavga etmek amacıyla arabaya kafamı çevirdiğimde arabanın Erdem in arabası olduğunu gördüm. Terden ölmüş haldeydim ellerimle dizlerime dayandım. Ayaklarımın bağı çözülmüştü. Erdem ise benim durumumu korktuğumu gördüğü halde hala kornaya basıyordu. Kafamı kaldırdığımda Erdem in yüzündeki ciddiyetten içim ürperdi. Ben hala kendime gelememiştimki Erdem arabadan inip yanıma yürümeye başladı. Yanıma varıncada kolumu canımı acıtmayacak şekilde tuttu.
-Bin arabaya!
Sesinde ciddiyetten başka hiçbirşey yoktu.
-Erdem bir dursana ya.
-Tutku arabaya bin!
Ondan ilk defa korkmuştum. Arabaya doğru yürürken bir yandanda ona bakıyorum. Acaba annesine birşey mi oldu diye düşünüyorum. Arabanın içine girdiğimde Erdem hala ciddiyetini koruyordu. Bende bir bok diyemeden konuşmasını bekliyordum.
-Benim telefonlarım neden açılmıyor?
Sesinde komiser edası vardı. Ciddi, korkutucu ve panikletici!
-Sabah.. Sabah uyuyakalmışım. Erdem biraz sakin ol.. Ne oldu anlat?
Erdem yüzüme döndü tek kaşını kaldırıp doğrudan gözlerime baktı. Gözlerimi ondan kaçırdım. Karşımda Erdem değilde başka biri vardı sanki.Ellerimle saçımın önünü ellemeye başladım stres olunca hep böyle yaparım. Merak ve korkuyla Erdem in ne diyeceğini bekliyordum.
-Dün bütün gün ben neden merak edilmedim!
Sesi her kelimeden sonra dışardan duyulacak şekilde yükseldi. Ne ağlayabiliyor nede hareket edebiliyordum dikilip kalmıştım arabanın ön koltuğuna. Erdem eliyle saçımı arkadan kavrayıp kafamı kendisine çevirdi. Gözlerinden alevler çıkıyordu. Konuşmaya başlamadan önce eliyle tuttuğu saçlarımı sıktı. Canımın acısından ağzımı açtım ama bağırmadım.
-Benim annem bu haldeyken senin yanına gelebiliyorken dün hangi amına kodumun işi seni benim yanıma getirmedi TUTKU!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Benim Hetero Sevgilim
RomanceKader kelimesine hayatımın hiçbir zaman diliminde inanmamıştım insanlar bir tercih yapar ve yaptıkları tercihin sonucunda ya ödüllendirilirlerdi ya da cezalandırılırlardı. Peki neden ben hep cezalandırılan taraftayım tanrım? Neden aldığım her kararı...